Tür: Psikolojik, Dram, Romantik, Okul, Shounen
Bölüm: 13
Yıl: 2013
Konusu:
Farklı çizim tekniği ile karşımıza çıkan Aku no Hana, küçük
bir kasabada yaşayan Takao Kasuga’nın hayatının normal iken nasıl sıra dışı,
daha doğrusu nasıl bir kâbusa dönüştüğünü konu alıyor. Pek bir özelliği olmayan
sakin bir kasabada yaşayan Kasuga kitap okumayı çok seven ve kimsenin adını
dahi bilmediği kitaplara sahip sıradan
ve içine kapanık bir ortaokul öğrencisidir.
Özellikle yazar Baudelaire’nin Les Fleus du Mal (Kötülük Çiçekleri, aynı
zamanda animenin adı) isimli kitabı onun için kutsal denilebilecek bir eserdir.
Yaşadığı kasaba deyim yerindeyse kendisine dar gelmektedir ve diğer insanların
onu hiçbir zaman anlayamayacağını düşünmektedir. Sınıf arkadaşları ile pek
iletişime geçemeyen Kasuga, Saeki Nanako’ya aşıktır ve Saeki sınıfın en güzel
ve akıllı kızıdır. Deyim yerindeyse Saeki'yi dünyasını aydınlatan bir güneş
gibi görmektedir. Ama kişiliği gereği duygularını ona açmayı başarabilmiş
değildir, onu uzaktan seviyordur.
Kasuga, bir gün okul çıkışı kitabını sınıfta unuttuğunu fark
eder ve almak için sınıfa geri döndüğünde Saeki'nin beden dersi elbiselerinin
olduğu çantasını sınıfta unuttuğunu görür. Aslında kötü bir niyeti yoktur ama
Kasuga merakına yenik düşüp çantayı açıp elbiseleri incelerken bir ses duyar ve
panikleyip ne yapacağını bilemeden çantayı da alıp kaçar. Eve geldiğinde suçluluk
duygusu oluşur ve ertesi gün kıyafetleri eski yerine koymaya karar verir. Ancak ertesi gün Saeki sınıf öğretmeniyle birlikte ağlayarak derse gelir.
Elbiselerinin çalındığını söyler. Sınıf öğretmeni okulda bir sapık olabileceğini
söyler ve tüm sınıfta bir uğultu oluşur. Kasuga'nın suçluluk duygusuna bir de
sapık damgası eklenmiştir. Artık elbiseleri geri vermenin imkanı kalmamıştır. O
da elbiseleri bir kutuda sıkıca bağlayarak dolaba koyar. Ama Kasuga'nın başına
gelecekler sadece bununla sınırlı değildir... Çünkü; Kasuga’nın arkasında
oturan, yalnız takılan, hocalarına karşı küfür etmekten kaçınmayan, sınıfın hatta okulun en psikopat,
manyak öğrencisi, sınıfın asosyal ve soğuk kızı Nakamura Sawa elbiseleri onun çaldığını görmüştür.
Şikayet edeceğini düşünen Kasuga ecel terleri dökmektedir. Kızın asıl amacı bu olmasa
da, eğer onunla “bir anlaşma” yapmazsa her şeyi herkese anlatacağını,
Kasuga’nın aslında nasıl bir sapık olduğunu duyuracağını söyleyerek onu tehdit
eder. Paniğe kapılan Kasuga bu anlaşmayı mecbur kabul eder. Çaresiz olarak
isteklere boyun eğen Kasuga okul çıkışı gizliden akşam olana kadar Nakamura ile
takılmaktadır. Okuldaki sorunlarına eve geç gelmeleri de eklenmeye başladıkça Kasuga'nın
psikolojisi iyice allak bullak olmuştur. Sevdiği kıza yaklaşmak bir yana,
sevmediği bir kızın kuklası olmak günlük yaşamında büyük değişimlere yol
açacaktır.
Kısaca anime bu konu
üstüne kurulu ama işlenişi falan bi değişik.
Animenin en farklı
yönü şüphesiz çizimleri. Tartışmalı
bir çizim tekniği kullanmışlar, herkese hitap etmiyor. Aslında hiç kimseye
hitap etmiyor da diyebiliriz ama bazıları izledikçe kabullenebiliyor, bazıları
ise kabullenemiyor, diğer bir deyişle beğenmiyor, bu yüzden de izleyemeyenler
var. Bence alışma süreci gerekiyor, alışınca o karanlık havaya sizi sokuyor
zaten. Bu çizim tekniği ilk bakışta çok yadırganabilir ama izledikçe
kabulleniyor insan. Zaten hikayeyi takip etmekten çizimlerine pek takılamıyorsunuz.
Hatta çizimler sayesinde hikaye ve olaylar daha da tüyler ürpertici olmuş
bence, çünkü bu çizim tekniği sayesinde her şey daha da gerçekçi duruyor.
Biraz kullanılan animasyon
tekniğinden bahsetmek istiyorum, çünkü animenin en çok dikkat çeken özelliği bu
yani. Tekniğin adı Rotoscope. İlk olarak 1937’de Pamuk Prenses filminde Walt
Disney tarafından kullanılan rotoscope tekniği, anime dünyasında zorlu
animasyon sahnelerinde tercih edilen yöntemlerden biridir. Lakin prodüksiyon
süreci sancılı olduğundan pek de yaygın şekilde tercih edilmez. Bunun nedenini
sanırım şu şekilde açıklayabiliriz: 1 saniyelik filmin 24 resim karesinden
oluştuğunu düşünürsek, 10 saniyelik bir sahne için 240 resmin çizilmesi gerekir.
Görüntünün çizim dünyasına tamamen yakınlaşması için de; tüm resimlerin çizim,
ışıklandırma gibi detaylarının özenle işlenmiş olması şarttır. Bu teknik
uygulanmadan önce, bildiğiniz bir live-action gibi her sahne en ince detayına
kadar gerçek oyuncularla, gerçek mekanlarda çekilir ve çekilen görüntünün
üzerinden çizimler oluşturulur. En sıradan hikayeyi bile kabartma tozu gibi
kabartabilecek bir tekniktir.
Yani, değişik ve garip
çizimi yüzünden herkes için izlemesi kolay olmayabilir. Ama animenin alışılmamış
görüntüsü, izlemeniz için başlı başına bir neden bana göre. Kötü olsa da ilgi çekici.
Mesela ben animenin çizimlerini beğenmesem de nasıl yapmışlar öyle diye ufaktan
inceleyerek izedim. Hikayenin merak uyandırması dışında çizim tekniği de merak
uyandırdı bende, bu yüzden de izleyebildim diyebilirim. Ve tek seferlik bu çizimlere
katlanılır diye düşünüyorum.
Drama, romantizm,
okul, shounen ve psikolojik kategorilerinde yer alan animenin ‘shounen’ etiketi
sizi yanıltmasın; bu anime daha önce izlediğiniz herhangi bir shounen animeye
kesinlikle benzemiyor! Shounenlerin temelinde olan “Dostum için, manitam için
ölürüm ulan! Bu nedenle daha da güçlenmeliyim!” isyanı bu animede kesinlikle
yok.
Bu animede, hayatın en
sancılı dönemlerinden biri olan ve kişilik bunalımları yaşadığımız ergenliğin
ta kendisi var. Aku no Hana, insan
ilişkisini işleyen ve psikolojik etmenlerin ön planda olduğu ilginç ve
çizimleri ile tuhaf bir anime. Ve
bana göre shounen değil, kesinlikle seinen bir seri. Bazı seinen serileri
yayınlayabilmek için shounen diyorlar gibime geliyor. Basit bir konusu var ama
anime aşırı tuhaf, değişik bir şey.
Müziklere değinecek
olursam. Müziklerini ben beğenmesem de seriye uyumlu, tuhaf açılış ve kapanış
şarkıları seçilmiş. Açılış şarkısı bu anime için fazla neşeli gelse de bence
güzeldi. Kapanışta ise çok ilginç ve tüyler ürperten değişik bir parça çalıyor,
insanı beklenmedik bir şekilde gerebiliyor, şarkı güzel olmamasına karşın dilinize
dolanıyor. Bu şarkı, duyup duyabileceğiniz en ilginç, en farklı şarkılardan
biridir.
Animenin yavaş bir
ilerleme şekli var, mesela sadece Kasuga ve Nakamura'nın el ele tutuşup yürümelerini
5 dk boyunca gösteriyorlar (tam 5 dk mıydı hatırlamıyorum ama baya uzun bir süreydi),
aslında buna kötü diyemem, çünkü o sırada anime size sanki yaşananları
sindirebilmeniz için süre veriyor gibi. Ayrıca bir de 7. bölüm sanırım animenin
en ikonik(?) bölümü, özellikle de bölüm sonu sahneleri.
Animede ilginç bir
romantizm seviyesi var. Düşük sayılabilir ancak sadakat ve aşk konusu üzerinde
çok iyi durulmuş. Seride komedinin “k”si bile yok. O yüzden ben önceden uyarmış
olayım, izlediğiniz veya okuduğunuzda size yapacağı tek şey sizi üzmek olacak.
Bide benim gibi sinirlendirebilir de.
Karakterlere gelecek
olursak. Her karakter keskin ve net şekilde bir duygu üzerinden bir kişiliği
sembolize ederken ana karakter karmaşa üzerinden kendisini anlatıyor. Anime
karakter algınızı alt üst ediyor.
Anime tamamen
karakterlere ve psikolojik etkenlere dayanıyor. Kasuga’nın hayatının bir hata
ile altüst olması, Nakamura’nın sapkın düşünceleri ve yaşananlar ele alınıyor.
Ayrıca animeden hareketli sahneler, aksiyon gibi sahneler de beklememek lazım.
Animeyi ayakta tutan tek şey merak. Kasuga şimdi ne yapacak, şimdi ne olacak
sorusu animeyi ayakta tutan tek şey. Özellikle bölüm sonları öyle bir bitiyor
ki, hani bütün bölümde bir şey olmasa bile sanki sezon finali edasında havada,
merak içinde bırakılması çok başarılı. Merak unsuru dışında fazla bir şey
beklemeyin. Beni aşırı sinir eden
bir seri olsa da sırf merak ettiğim için izemeye devam ettim mesela. Ama yarım
bittiği için insan iyice hayal kırıklığına uğruyor. Yani rahatsız olduğum bi
animeyi sırf merakımdan sonuna kadar izledim ama sonunda eli boş döndüm. Beni öyle
bi sinir etti ki bu durum dayanamayıp mangasını okudum.
Anime hikaye olarak
mangayla tıpatıp uyumlu, atlanan sahne veya olay yok diyebilirim.
Mangası ve animesinin çizimleri
arasında uçurum kadar fark var. Mangada çizimler biraz daha çocuksu,
karakterler tam da ortaokullulara uygun bir şekilde, daha yaşı küçük bir
görünüme sahip. Mangasından farklı olarak karakterler daha bir olgun animede.
Burdan ötesi ~SPOILER~ olacak ama umrumda değil.
Spoiler yemekten ve vermekten nefret eden ben bu anime ve manga beni öyle bir çileden
çıkardı ki içimdekileri söylemezsem rahatlayamam. Özellikle de bu seride en
sinir olduğum şey komple Nakamura karakteri, nefretimi apayrı bir boyuta
ulaştırdı diyebilirim. Psikopatın önde gideni ve mangasını sırf bunun için
okudum aslında. Nakamura karakterinin bu davranışları ve tavırları, tüm bunları
yapmasının sebebini çok merak ettim. Hep büyük bir travma mı yaşamış acaba diye
düşündüm, ne bileyim, tecavüze mi uğradı, cinsel istismar mı görüyor, ya da şiddet
mi görüyor tarzı geçerli bir sebep bekledim bu yaptığı sapıkça ve psikopatça
zorbalıklar için. Ama manganın sonunda anladım ki aslında HİÇBİR SORUNU YOKMUŞ,
kafayı yemelik resmen. Ailesi çok iyi nazik insanlar, onu da her şeye rağmen
seviyorlar, ilgi gösteriyorlar, bir tek annesi ve babası ayrı ama ailesi boşanmış
birsürü çocuk var, bu durum birinin bu derece psikopatça şeyler yapmasına
sebebiyet olamaz asla. Şu Nakamura karakterinin tek iyi tarafı şaşırtıcı
derecede dürüst olması, normal insanlarla ve bizimle arasındaki tek fark bu, ne
düşünüyorsa onu söylemesi. Hayatını en dürüst şekilde yaşayan insan olabilir. İnsanın
içindeki gerçek kişiliği su yüzüne çıkartan bir karakter. Tek sorun, ve
karakterin en kötü tarafı da fazla hastalıklı beyinli olması zaten, normal
olmayan bir derecede. Onu ve yaptıklarını asla onaylamıyorum. Hiçbir karakter
beni bu kadar sinir etmemişti, yaptıklarını iğrenerek izledim resmen.
Tamamen psikopat işi.
Nakamura'nın hiçbir sebebi olmadan bunları yapmış olmasını hala da kabul
edemiyorum. Yorumlara baktığımda birçok kişi çok üzülmüş ve acımış bu
karaktere, pardon da nesine üzülüdünüz? Kötü bir şey mi yaşamış da bu
yaptıklarını anlayışla karşılıyorsunuz? Sadece psikopat bir zorbanın teki işte,
bu karaktere acındırılmaya çalışılması çok saçma olmuş, ona acıyanlar daha da
saçma varlıklar. Nakamura, kendi gibi olduğunu düşündüğü Kasuga'nın gerçek
kişiliğini falan ortaya çıkarmıyor, sadece onu kendisine benzetiyor zorbalık
yaparak ve manipüle ederek. Saf kötülük bu. Tertemiz kötü bir karaktere sempati
duymanızı sağlayan ne anlamadım. Nakamura'nın tüm bu yaptıklarının altında
geçerli bir travma olsaydı seri anlam kazanırdı ama yok.
İlk başlarda zorbalık
gördüğü için de Kasuga'ya üzülüyordum, acıyordum ama daha sonra ona da sinir
olmaya başladım. Bu kadar da mal olmazsın be kardeşim, nasıl kendini bu derece
kullanmasına izin verebilirsin?! Kişiliği gereği kolay manipüle ediliyor ve
eziliyor tamam ama bu kadarı fazla yani.
Herneyse, yeterince
uzattım ama en azından içimdekileri döktüm. Hepsini okursanız sevinirim,
okumazsanız da n'apiyim yani -_-
Sonuç olarak sinir
bozucu bir seri. Aşırı sapkın, manyak bir şey. Ama oldukça sürükleyici ve bayaaa
bi etkileyici olduğunu kabul edicem. Psikolojik türünün hakkını vermiş. Benim izlerken
psikolojim yerlebir oldu cidden.
Psikolojik anime ve
manga türlerine alışkanlığınız yoksa serinin durağanlığı, karakter davranışları
ve farklı animasyonu itici gelebilir, eğer ki konuyu ilginç bulup bir şans
vereyim diyorsanız psikolojik türde bir yapım olduğunu unutmadan ve günümüz
anime klişelerini beklemeden izlemeye çalışmanızı tavsiye ederim. Ve tabii
animeyi sonuna kadar izlemeyi başarabilirseniz devamını merak ediceksiniz
zaten, bu yüzden mangasını da okuyun. Nakamura için spoiler vermiş olabilirim
ama animenin bittiği yerden sonra mangada birsürü şeyler oluyor, hikayenin ilerleyişi
değişiyor falan, okuyun işte.
__________________________________________________________________________
Kaynak: turkanime.tv; animeler.net;
anime-inceleme.com; figurex.net; animefantastica.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder