8 Temmuz 2023 Cumartesi

Fooly Cooly





Tür: Aksiyon, Komedi, Dram, Mecha, Bilim Kurgu, Sürrealizm
 


Sezon 1
Bölüm: 6
Yıl: 2000 - 2001
 


Sezon 2: FLCL Progressive
Bölüm: 6
Yıl: 2018
 


Sezon 3: FLCL Alternative
Bölüm: 6
Yıl: 2018
 
 





Konusu:
Bu tarz absürt animelerin en zor kısmı da konusunu anlatmaktır, insan nasıl anlatacağını bilemiyor cidden, söylediğin her şey spoiler olabilecek tehlikede, üstelik baya karmaşık bir anime. Özellikle de bu anime nasıl anlatılır hiçbir firkim yok, 3 sezon olduğu için bütün sezonları da kapsayan çok genel bir açıklama yapmaya çalışacağım konusuyla ilgili. Her sezonun konusunu tek tek ve detaylı anlatırsak içinden çıkamayız.
 
Hikaye Haruhara Haruko isimli pembe saçlı manyak bir kadının üzerine kurulu, ancak olaylar farklı kişilerin çevresinde gelişiyor her sezon.
Konusunu ilk sezonu ele alarak anlatırsak...
 
Nandaba Naota kendi halinde babası ve dedesiyle normal bir yaşam sürdüren 12 yaşında bir çocuktur. Naota'nın pek de sıradan olmayan sıradan hayatı, Haruhara Haruko'nun yoldan geçmekte olan Naota'nın kafasına bas gitarı ile vurması ile değişir. Darbenin etkisi ile Naota'nın kafasında içerisinden garip nesne ve varlıkların çıktığı bir şişlik oluşur. Ardından, yalnızca Naota ve ailesini değil aynı zamanda tüm evreni ilgilendiren tuhaf olaylar serisi başlar.
Aynı olay 2. sezonda Hidomi Hibajiri ve 3. sezonda Kana Koumoto karaktereriyle devam ediyor. Her sezon aynı şey mi oluyor diye düşünmeyin, ana konu aynı olsa da her sezon farklı kişiler, farklı hayatlar ve farklı hikayelerle birbirinden farklı 3 anime gibi sanki.
Yetersiz bir konu açıklaması gibi gözükebilir ama ben böyle uygun gördüm. 

 



 Konusu hakkında az çok fikir edindiyseniz anime hakkında biraz konuşalım.

FLCL ne konu olarak ne de karakterler açısından size kesin olarak hiçbir bilgi vermiyor, ilk bakışta ergenliğe girmiş birkaç gencin geçirdiği sorunları anlatıyor gibi görünse de, bölümler ilerledikçe hikaye derinleşiyor, olaylar gelişiyor. "6 bölümlük seride hikaye ne kadar derinleşebilir?" diye düşünebilirsiniz, fakat FLCL'de öyle bir tempo var ki, hikaye öyle bir hızla gelişiyor ki, "vay be" diyor insan. Her sezonda 6 bölüme dünyaları sığdırmışlar. Ancak 100 bölümlük hikayeyi 6 bölüme sığdırmaya çalıştıkları için animeyi takip edebilmeniz oldukça zor olabilir. Animeyi ilk defa izlemeye başladığınızda hiçbir şey anlamıyorsunuz. Sadece sürekli bir şeyler oluyor ve animenin hızına yetişip tarzına alışıp konuyu anlamaya başladığınızda anime bitmiş oluyor. Konusu oldukça karmaşık bir şekilde anlatıldığı için son bölümlerinde anca anlıyorsunuz.  FLCL'de bir sürü sembolizm var ama çoğunu tespit etmek zor. İlk bakışta saçma gereksiz şeyler oluyor gibi gelse de ciddi olarak kaleme alınmış bir anime. Aslında genel bir bakışla sembolik olarak, olgunlaşmayı (cinsel ve mental olarak), sisteme karşı çıkmayı ve birey olmayı anlatan bir hikayesi var diyebiliriz ama görmesi zor. Animenin tek kötü yanı konunun ilk izlemede tam olarak anlaşılamaması, çünkü çok karışık ve gelişen bazı olaylara anlam vermek zor, kesin olan bir şey seriyi anlamak için 1 kez izlemek yetmiyor, ama zaten böyle aşmış bir animeyi bir kere izlemek yetmeyecektir kimseye.

Anime sizi o maceradan bu maceraya sürükleyip duruyor. Aksiyon sahneleri gerçekten çok yaratıcı. İnsan hayal gücünün sınır tanıyamadığını işte o zaman anlıyorsunuz.

FLCL'nin en öne çıkan yanı animasyon kalitesi. özellikle robot savaşları ve çatışma sahnelerindeki akıcılık ve patlamalar göz dolduran, alkış tutturan cinsten. Ayrıca seri boyunca değişik animasyon teknikleri de seyircinin beğenisine sunuluyor, olaya bambaşka bir tat katıyor. Bazen manga tarzına geçilip olaylar kare kare aktarılıyor, bazen iki boyuttan üç boyuta geçilip seyircinin aklı başından alınıyor, bazen de south park stiline geçiyor.

Bu anime tek kelime ile ifade edilemeyeceklerden... ilginç, farklı, komik, eleştirsel, hızlı, aksiyon dolu, az biraz dramatik... kısaca, diğer anime standartlarının çok dışında, hatta kendi sınırlarını belirleyen çılgın bir çalışma FLCL.

 

FLCL bana göre insanların ya çok seveceği ya da hiç sevmeyeceği bir anime. Çünkü şimdiye kadar yapılmış en absürt anime ünvanına sahip.

Bu yüzden absürt şeyler sevmeyenler için çok saçma, gereksiz ve vakit kaybı gibi gelebilir, ama absürt şeylerin hastası olanlar için efsane bir yapım, ki absürtlük sevenler için bile izlemesi zor bir anime olduğunu kabul etmek lazım.

Kafanızı dağıtıp bir süreliğine bu hayattan ışınlanmak istiyor ve kafanızdan çıkan sivilcelerin dev robotlara dönüşmesini bile normal karşılayabileceğinize inanıyorsanız bu anime tam size göre ^^

 

 

__________________________________________________

Kaynak: anime.gen.tr; wordpress.com-rosstallica; eksisozluk

Gin no Saji (Silver Spoon)


Tür: Komedi, Okul, Hayattan Kesitler, Shounen
 
Sezon 1
Bölüm: 11
Yıl: 2013
 
Sezon 2
Bölüm: 11
Yıl: 2014
 
 
Konusu:
Gin no Saji, İngilizce adıyla Silver Spoon, kelime anlamı “Gümüş Kaşık” yan anlam olarak “Aileden kalan miras/servet” demek.
Seride olaylar ana karakter Hachiken Yuugo'nun etrafında dönüyor.
Aile sorunları olan Hachiken, ortaokulu bitirdikten sonra, ailesinden uzaklaşmak istediği için evinden uzak ve yurtta kalabileceği bir liseye yazılmak ister. “İyi bir lise” kazanma uğruna yaşadığı aile baskısı onu farklı noktalara sürüklemiştir. Lise sınavında yaşadığı başarısızlık üstüne rehber öğretmeninin yönlendirmesiyle, hiç düşünmeden Oezo Tarım Meslek Lisesi’ne yazılır. Bu okul tarım ve hayvancılık üzerinedir ve öğrencilerinin birçoğu çiftçi çocuklarıdır. Okulda sebze nasıl yetiştirilirden tutun, atların, ineklerin veya tavukların bakımı nasıl yapılır, anatomileri, sağlıklı gıda nasıl üretilir, besinlere konulan ek maddeler, veterinerlik, kısacası tarım ve hayvanlarla ilgili ne varsa onlar öğretilmektedir. Elbette kimya, matematik gibi dersler de vardır ama onlar ikinci plandadır.
Hachiken’in diğer öğrencilere nazaran derslerle arası çok daha iyidir ve okul birinciliğini hedefler. Okula ilk geldiğinde sınıf arkadaşlarının tabiri caizse ahmak olduğunu ve sınavlarda birinci olup iyi bir üniversiteye gidebileceğini düşünen Hachiken, zamanla hayatta her şeyin sınavlarda yüksek not almaktan ibaret olmadığını fark eder. Ayrıca diğer öğrencilerin tarım ve hayvanlar hakkındaki bilgisi kendisini hiçbir şey bilmiyormuş gibi hissetmesine de neden olur. Öte yandan kasabalardaki çiftçi ailelerin çocuklarından oluşan sınıf arkadaşlarının aile işini devam ettirmek gibi bir hedefi var iken, kendisinin bir hedefi olmadığının da farkına varır.
Seri bir yandan çiftçiliğin ve tarım hayatının nasıl olduğunu gözler önüne sererken diğer yandan bu işle uğraşan ailelerin yaşadığı zorluklara ve sıkıntılara da perde aralıyor.
İlk etapta şehirli bir çocuk olan Hachiken buradaki yaşama uyum sağlamakta zorlanır. Aileden kaçış yolu olarak gördüğü bu yatılı okul, ona vizyon katan bir yuva haline gelir. Sahip olacağı dostluklar ve edineceği tecrübeler ona yeni bir yol haritası sağlayacaktır.

 

 

İlk olarak neden illa liseli olmak zorundalar ben onu anlayamıyorum. Bence buraya üniversite daha çok uyardı, hatta izlerken de hep üniversiteliler diye kaptırdım kendimi ama zaman zaman liseli oldularını fark etmem "neden" dedirtti bana hep. Böyle lise mi olur allah aşkına -.- Neden üniversite değil de lise hala sorguluyorum mesela.

Herneyse, bunu bir kenara bırakırsak, diğer animelerle kıyaslayınca konu olarak baya farklı bir seri.

Hayvan sömürüsünün kan dondurucu gerçekliğini tam olarak olmasa da güzel sermişler gözler önüne. Hayvansal gıdaların soframıza gelmeden önce geçilen etaplar gösterilmiş, tabii animede gördüklerimiz kötünün iyisi. Güzel mesajlar veriyorlar iyi hoş da, sonunda yalan ediyorlar o mesajları, ne anladım ben bu işten. Sanki etten başka yiyecek yemek yokmuş gibi... Animede de tam olarak bunu diyor zaten biri. Tarımla uğraşıyorsunuz ulan, ne demek yiyecek başka bir şeyin olmadığından bunu yapmak zorundasın?! Siz ilk insan çağında mı yaşıyorsunuz da hayvan etinden başka yiyecek yemeğiniz yok?! Ekin, buğday, bakliyat, sebze başka gezegende mi yetiştiriliyor?!

Ayrıca karakterimizin yumurtanın nereden çıktığının kafasına yeni dank etmesi beni şaşırttı açıkcası. Hem madem o kadar tiksindin yumurtadan da etten de yemek zorunda değilsin ki -.- Neden bunları yemek gibi bir zorunluluğumuz varmış hissi verilmiş anlamadım. Pilavın üstüne yumurta kırmadan, et yığmadan yiyilmiyormuş gibi davranmaları çok saçma. Pilavı sade de yiyebilirsin, hadi sade yiyemiyorsun diyelim, başka birsürü alternatif var, ilki fasulye (kurufasulye pilavı japonlar nasıl keşfetsin bu kafayla :D), sonra değişik sebzeler, mantarlar vs.

Aslında evet, güzel mesajlar veriyor, ve sonunda bu mesajları yalan ediyorlar dedim ama aslında bunu da bir mesaj olarak algılıyorum nedense. Eti sadece tadı güzel diye tükettiğimiz gerçeğini yüzümüze şiddetli bir şekilde çarpıyor bu anime. Hayvanların sömürülmesinden, onları çok sevmesine rağmen acımasızca kesip etini yiyiyor olmasından bu kadar rahatsız olan, bu kadar üzülen kişi onca sorgulamanın, direnmenin sonunda bir lokma et yedikten sonra lezzetine tapıp her şeyi unutması saçmalığı başka türlü açıklanamaz.

Arkadaşımız bunu sorgularken de etrafındakiler sanki yanlış bir şeymiş gibi "senin yüzünden et yiyemezsek suçlusu sensin" demesi peki?! Yeme amk, zorunda değilsin, bu yanlış bir şey değil. Resmen et yemeyi normalleştirmektir, zorululaştırmaktır bu. Proteinler kimsenin umrunda değil, sadece ama sadece lezzetli geldiği için hayvanları sömürüp etini yiyoruz. Çünkü proteinleri başka besinlerden de alabilirsin ona kalırsa. Ki zaten hayvan etinden elde ettiğimiz protein sadece 4%. Sadece 4%! Sebzeler ve mantarlar yiyerek daha fazlasına bile erişebiliriz, ama öyle sadece domates biberle olacak şey değil tabii, çok daha geniş ve zengin bir alan olduğundan sofranda çeşitlilik gösterdiğin ve bol tuttuğun sürece gerekli her şeyi alabilirsin.

Mesela bir örnek; Shiitake Mantarının bir gramında 0.32-0.65 mg B12 bulunur. Yani 100 gram tüketilmesiyle neredeyse bir aylık B12 ihtiyacı karşılanabilir. 100 gr et ise en fazla bir günlük B12 ihtiyacını karşılayabilir. Ama etin tadı acayip güzel be kanka, naaparsın -.- kendi damak tadımızın zevki için hayvan sömürmek normal olmalı bu yüzden, dimi?!!!!!

Herneyse.

Genel olarak güzel, bilgilendirici bir anime, içinde yararlı bilgiler de var, öğretici bir anime olduğu için hoşuma gitti. Aile sorunları, önyargılar, emekler, fedakarlıklar, sorumluluklar da güzel anlatılmış. Ve ayrıca gerçekçi de. Her zaman her şey mucizelerle sonuçlanmıyor, ha diyince olmuyor her şey, çok hayattan geldi bana. Finalinde yarım kalmışlık hissi var, daha uzun sürebilirmiş hissi var ama devam etseydi olay mucizelere giderdi bence, yani bir yandan da bu final iyi olmuş dedirtti bana. Çünkü mucizelerle bir şekilde bir sonuca varılıp biteceğine belirli bir sonuca varmadan herkesin bir yola girmesi daha hayattan yapıyor animeyi. Herkes gibi onların da hayatı devam ediyor işte.

Ben izlemenizi öneririm. 

 

 

________________________________________

Kaynak: birdizihaber.com; anime-inceleme.com

Kamisama Hajimemashita


Tür: Komedi, Şeytanlar, Doğaüstü Güçler, Romantik, Fantastik, Shoujo
 
Sezon 1
Bölüm: 13 + 2sp
Yıl: 2012
 
Sezon 2
Bölüm: 12 + 4 OVA + 1 special
Yıl: 2015
 
 
Konusu:
Momozono Nanami'nin babası borçlarını arkasında bırakarak evden kaçar. Eve gelen icra memurları Nanami’yi eşyaları ile kapı önüne atar. Gidecek yeri ve kimsesi olmayan Nanami, parkta otururken köpek tarafından kovalanan ağaca tünemiş bir adam görür. Ona yardım edip köpeği kovar. Adam Nanami’nin evsiz kaldığını öğrenince karşılık olarak ona kendi evinde kalabileceğini söyler ve Nanami'yi anlından öper. Kandırılma riskini göze alarak adamın tarif ettiği yere giden Nanami evi bulduğunda aslında kırık dökük perili bir tapınak olduğunu fark eder. Nanami’nin anlına kondurulan öpücük aslında bir kontratdır, yani tanrılık mührüdür ve bu sayede Nanami Mikage tapınağının tanrısı olmuştur.
Tapınağın hizmetkarı olan tilki ruhu Tomoe tapınağın tanrısına sonsuz itaat eder ve korur. Güçlüdür, yemek yapmada çok iyidir, temizlik yapar ve her şartta önce tanrısını düşünür. Nanami'nin varlığından rahatsız olan Tomoe, bu nereden geldiği belli olmayan kızı istemez. Fakat Nanami'nin ona ihtiyacı vardır ve onu kendi hizmetkarı yapmak zorundadır, bunun için ise Tomoe ile anlaşma yapmalıdır, fakat anlaşma eğer birbirleriyle öpüşürlerse gerçekleşecektir! 

 

 

Kısaca anime Nanami'nin tilki ruhlu yardımcısı Tomoe ile olan maceralarını ve zamanla birbirlerine aşık olmasını anlatıyor. Bu anime (ve manga) shoujo’lar arasında en iyisi ve en popülerlerinden biri olarak kabul ediliyor. Gerek yaşadıkları maceralar, Tomoe’nin sahiplenici erkek duruşu, gerekse Nanami’nin o güzel yüreği, her şeyiyle kendine bağlayan bir anime. Ayrıca romantizm dışında bir de bolca güldürüyor ve eğlendiriyor,

Romantizmi ve komediyi o kadar güzel işlemişler ki, sadece bunun için bile izlenebilir.

Erkeklerin de ilgisini çekse de, özellikle genç kızlara yöneliktir. Hele o Tomoe yok mu, o Tomoe. Şunu söyleyebilirim ki, ”Tomoe’ye aşık olacaksınız!” :D Bu animeyi izleyip de Tomoe'ye kalbini kaptırmayan kız görmedim hiç :D

Shoujo sever olup bu animeyi izlemeyen kaldı mı bilmiyorum ama kesinlikle herkese tavsiye ederim. Ben bile pek shoujo delisi olmayan biri olarak çok sevdim. Çünkü aynı zamanda heyecanlıydı, bir olayı vardı, sırf romantizm de değildi yani sadece. Bide seviyeli bir romantizmi var.

Bence Tomoe ile Nanami’nin maceralarını izlemeden geçmeyin! 

 

 

___________________________________

Kaynak: anime-inceleme.com; figurex.net

Hellsing + Hellsing Ultimate


Tür: Aksiyon, Korku, Doğaüstü Güçler, Vampir, Seinen


Bölüm: 13


Yıl: 2001 - 2002
 
 
  • OVA serisi: Hellsing Ultimate - 10 Bölüm (2006 - 2012)
 


  • Special serisi Hellsing: The Dawn - 3 Bölüm (2011 - 2012)
 
 
 
Konusu:
İngiltere’de kraliçe adına çalışan Helsing ailesi yüzyıllardır vampirleri avlayan, daha doğrusu insanlığa karşı olan karanlık güçlerin karşısında olan protestan bir ailedir.
Bir gün Cheddar adlı bir köyde insanlar geceleri kaybolmaktadır ve olayları araştıran polislerin de çabası nafiledir çünkü işin arkasında vampir bir rahip vardır. İşin içinde bir vampir olunca olay yerine Hellsing teşkilatı girer. Teşkilatın patronu Bayan Sör Integra Fairbrook Wingates Hellsing, olay yerine en iyi adamını ve gizli silahını yollar. Yolladığı kişi nesillerdir Hellsing ailesine hizmet eden Vampir Alucard’tır. Hellsing ailesinin en büyük kozu olan Alucard vampirleri öldüren ölümsüz bir vampirdir ve kendi kişisel sebeplerinden ötürü Hellsing, doğal olarak insanlar için çalışmaktadır. Olay yerinde önceden gönderilen polis birliğinin tek sağ kalan üyesi acemi polis memuru Seras Victoria vardır ve ölüm döşeğindedir. Ona ölmek üzere olduğunu söyleyen Alucard, Seras'a iki seçenek sunar: Ya orada ölecektir, ya da Alucard'ın kanını içerek yeniden doğacaktır. Seras ikincisini seçer. Artık Seras da bir vampir olarak Hellsing teşkilatına katılmıştır.
Araştırmaları esnasında yeni bir tür vampir ile karşılaşırlar. Ortalıkta “çakma” olarak nitelendirebileceğimiz bu yeni tür vampirler doğuştan ya da bir vampir ısırığı ile değil yapay yollarla oluşmuştur ve onlar hakkındaki tek kelime “Millenium” adlı kelimedir.
Hellsing Teşkilatı bir yandan sonradan olma vampirlerle uğraşırken bir yandan da teşkilata sürekli çamur atmaya çalışan Vatikan teşkilatı olan Iskariot ve adamları ile uğraşmaktadır. Protestan olmaları ve de ekiplerinde vampir bulundurmalarından dolayı Vatikan ile araları oldukça kötüdür, hatta yer yer çatısmaya kadar gitmektedir.

 

 

 

Hellsing:

2001 yılında çıkmış vampir temalı bir anime serisi.

Hellsing serisinin alternatif anlatımı olan Hellsing Ultimate adlı OVAları vardır.

 

 

Hellsing Ultimate:

Hellsing serisinin alternatif versiyonu olan Hellsing Ultimate 2006 ile 2012 yılları arasında çıkan 10 bölümlük bir OVA serisidir. 2006 yılında yayınlanmaya başlamış ve her yıl ya 1 bölüm ya da 2 bölüm yayınlandığı için 2012 yılında bitmiştir. Yaklaşık 40 – 50 dakika süren bölümlerin yönetmenleri ve stüdyoları, yapımın tamamlanması dört yıl sürdüğünden üç kez değişmiştir.

OVA serisi ilk seri ile paralel giderek başlıyor, bir yere kadar anime ile aynı ilerliyor ve mangasına sadık kalarak devam ediyor. Bu yüzden de her ne kadar OVA serisi de olsa ayrı bir sezon gibidir diyebiliriz, ayrıca orjinal sezondan daha çok ilgi gördüğü de kesin.

OVA serisinin mangasına sadık kalmasının dışında anime serisi ile en büyük farkı çizimler oluşturuyor. Hellsing Ultimate serisi ilk seri ile karşılaştırılınca çok daha ayrıntılı, detaylı ve kanlı olarak karşımıza çıkıyor. Çizimler bakımından hiçbir kısıtlamaya, sansüre gidilmemiş. Barındırdığı şiddet, kopan uzuvlar, ortaya çıkan kemikler, havalara uçuşan kelleler, kan, kan ve daha çok kan ile gerilim ve aksiyon havasını başarı ile yansıtıyor. Serinin seinen altyapısı hikayesindeki olgunluktan ziyade, kanlı sahneler dolduruyor. Sansürsüz sahneler çoğu izleyiciye rahatsız edici gelebilir. Kopan uzuvlar ve bol kanın yanı sıra çeşitli işkence sahneleri de söz konusu. Hellsing ile açıkçası şiddete doyuyorsunuz. Katliamlar, Alucard’ın düşmanlarına korku salması, başarılı dövüşler ve Anderson ile animenin temposu genelde hep yüksek. Çılgın rahibimiz Anderson olsun, Uşak Walter, Bernadotte, Integra ve tabii ki Alucard gibi karakterlerle de güçlü bir kadroya sahip.

Karakterlere gelecek olursak; serinin başkarakteri vampir Alucard tam bir cani, ve çok büyük güçlere sahip. Kendisi öldürmeyi çok sever ve özellikle silahlarını kullanmayı her daim tercih eder. Alucard farklı bir karakter ve kana susamışlığını hemen çözebiliyorsunuz. Bence baya korkunç bir karakter, çünkü ne düşündüğünü asla kestiremiyorsun, sonuçta bir vampir ve insanlar için çalışıyor ama kanı, katliamı ve öldürmeyi de çok seviyor ve kendi türünü öldürüyor. Biraz tehlikeli bir durum gibi hissettirdi bana. Bu yüzden Alucard'a güvenmek konusunda sürekli bir zorluk yaşadım ama yine de bu karakteri izlemesi çok zevkliydi, çünkü adamın karizması yakıyor ve yarattığı hava efsane resmen. Aslında belki de bu güvensiz karakteri insanları en çok etkileyen şeydir, ve tabii aşırı güçlü olması. Müthiş bir gücü var  ve onun ölümsüzlüğünün sınırı bile yok. Özellikle dövüş sahneleriyle animeyi coşturuyor. Ayrıca Alucard sahnede her görüldüğünde acaba ne diyecek ne yapacak diye merak uyandırıyor. Anime dünyasındaki en karizma karakterlerden biri kesinlikle. Kısacası sadece Alucard için bile izlenir bu anime, öyle bir karakter işte. Ayrıca Alucard’ın ismini tersten okuyunca Dracula ismi oluşuyor ^^.

Bir diğer başkarakter de Lady Integra Hellsing. Kendisi babası öldükten sonra teşkilatın başına geçmiştir. Kadın olmasına karşın oldukça sert ve taviz vermez bir kişiliğe sahip ve Alucard’ın efendisidir. Alucard gibi güçlü, istese bütün insanlığı yok edebilecek bir karakterin onun emirlerine uyması ve gerektiğinde boyun eğmesi bile çok etkileyici bir karakter yapıyor Integra'yı.

Ve gelelim diğer başkaraktere: Seras Victoria. Bana göre serinin en kötü yanlarından biri bu karakter. Çünkü çok boş biri. Etrafta Alucard’ın peşinde efendim diye gezinen, zora geldi mi doğru dürüst silah bile kullanamayan bir karakter. Özellikle diğer iki ana karakterin yanında çok sönük kalıyor. Hiçbir özelliği yok ama Alucard’tan bile daha çok ön planda. Serideki tüm olan biten ilgisi olmasa da hep onun üzerine yıkılmış. Olmasa da olurmuş dediğimiz bir karakter.

Animenin başka bir eksi yanı ise finali. Birçok soruyu yanıtsız bırakıyor.

Bunun dışında Hellsing Ultimate çizimleri ve başarılı gerilim sahneleriyle de türlerinin alternatif yapımları arasından sıyrılıyor. Zaten 2001 yapımından daha fazla beğenilmesinin en büyük etkeni de bu. Bir diğeri ise manga hikayesine daha paralel gidiyor oluşu.

Animenin herhangi bir açılışı veya kapanışı yok ama bölümler esnasında çalan müzikler ortamı gayet iyi tamamlıyor. 2001 yapımı serideki çoğu seslendirmecisini de korumuş. Alucard yine tok ve karizmatik sesiyle karşımıza çıkıyor. Yani anlayacağınız teknik yönden animenin bir kusuru yok.

Hikaye genel olarak başarılı, sağlam da bir içeriği var ama animenin asıl olayı korku, gerilim ve aksiyon üzerine kurulu.

 

Son olarak:

Vampir temalı olsa da sıradan vampirli şeyler gibi değil, daha farklı bir havası var.

İlk seri olan Hellsing'in hikaye anlatımı ve hikayenin detayları daha iyi bence, ama olaylar, savaşlar ve karakterler biraz yetersiz anlatılmış. Hellsing Ultimate'in ilk bölümleri ise ilk sezonun özeti ve hikayesi konusunda daha az detaylı olduğu için bazı konuda eksik ve yarım, ama bi yandan da ilk sezondaki gereksiz detaylar yok. Başka düşmanlar çıkıyor ve ilerleyen bölümlerde asıl ana konuya gelince enteresan bir hal alıyor ve ortaya efsane bir iş çıkıyor. Karakterler, savaş sahneleri, olaylar harika olmuş.

Yazdığım gibi, Hellsing Ultimate bölümlerinin süresi normal anime bölümlerine göre baya uzun, 45-55 dk arası ve final bölümü ise 1 saat 7 dk.

Animeyi önerir miyim? Kesinlikle. Çünkü barındırdığı atmosferi kolay kolay başka animlerde göremezsiniz. Siz de aksiyon ve bol kanlı sahneler izlemek istiyorsanız mutlaka izlemelisiniz. Hatta dediğim gibi sadece Alucard için bile izlenir.

 

 

____________________________________________________

Kaynak: turkanime.net; anime-inceleme.com; birdizihaber.com

Charlotte


Tür: Dram, Okul, Süper Güçler


Bölüm: 13 + 1 OVA


Yıl: 2015
 
 
Konusu:
Hikaye ergenlik dönemindeki kızların ve erkeklerin küçük bir kısmında ortaya çıkan özel yetenekleri konu alıyor.
Ana karakterimiz Yuu Otosaka'nın da özel bir yeteneği vardır. Diğer insanların bedenini 5 saniyeliğine ele geçirme yeteneği olan Yuu bu yenetiğini -kopya çekmek gibi- kendi çıkarları için kullanıyordur. Bu sayede, gitmek istediği en iyi okula hiç çalışmadan girebilmiştir.
Yuu, bu süper güç sadece kendisine ait sanıyordur fakat zannettiği gibi sadece kendisinin böyle anormal bir gücü yok. Ergenlik dönemine girmiş birkaç kişide bulunan bu güçler herkeste farklılık göstermekte.
Birgün Yuu Nao Tomori adlı bir kızla karşılaşır. Bu karşılaşmanın sonucunda özel güç kullanan birçok genç olduğunu öğrenir. Tomori, bu insanları bulmak için Yuu’dan yardım isteyecektir. Çünkü böyle güçleri olan gençleri toplayan ve üzerinde deneyler yapan gizemli bir grup vardır ve hepsinin hayatı tehlikededir. Biraz tehditle ve zorlamayla da olsa Yuu’yu gücünü kendi çıkarları için kullanmamaya ikna eden Nao, aynı zamanda onu kendi okuluna transfer ettirerek yeni özel gücü olan çocukları bulma görevinde beraber çalışmaya da ikna eder. Kardeşi Ayumi ile birlikte Nao’nun okuluna transfer olan Yuu’nun hem kendisiyle hem de bu özel güçler ile ilgili bir çok soruya bulacağı cevaplar ise serimizin asıl konusu.

 

 

Seride farklı özel güçlere sahip olan gençleri keşfedip onların mücadesini izliyoruz ve asıl olarak ana karakterimiz Yuu ve onun geçirdiği değişime tanık oluyoruz. Anime bunu gayet güzel bir şekilde yapıyor. Fakat olaylar sadece yeteneklileri bulmakla geçmiyor… İlerleyen bölümlerde işler dallanıp budaklanıyor. Seri yarısından sonra beklenmedik bir şekilde yön değiştiriyor. Animenin ilk yarısı ile ikinci yarısını birbirinden çok farklı olmuş.

İlk bölümler basit ilerlediği ve biraz kendini tekrarladığı için sıkılabilirsiniz ama hemen bırakmayın, çünkü gerekli bütün karakterleri tanıyınca ve ana konuya girince anime bambaşka bir hal alıyor, resmen şaha kalkıyor. Başlardaki sıradan bölümlerden sonra şaşırtıcı olay örgüsü ve heyecanlı bölümler sizi mest edecek. İzlerken ters köşe'lere doyamayacaksınız. Aslında animenin en güzel yanı da bu. Ters köşe'leriyle sizi etkilemeyi ve içinde tutmayı çok iyi başarıyor.

Animede güzel olan başka bir şeye değinmek gerekse: Güç sahibi olanların hepsinin bir dezavantajı var. Mesela Yuu, başkasının vücudunu kontrol ederken kendi bedeni uykuya yatıyor ve bu gücü sadece 5 saniye sürebiliyor. Nao sadece tek bir kişiye görünmez olabiliyor. Böylece karakterlerin aşırı güçlü/uçuk olması engellenmiş.

Bana göre başka bir güzel yanı ise: Çok fazla aşk meşk yok. Arkadaşlık, aile gibi olgulara daha çok önem veriyor bu anime. Günümüzdeki çoğu seride gördüğümüz, özellikle lisede geçen animelerde (yani %95'inde) bütün kızların tek bir erkeğe aşık olduğu veya tüm erkeklerin sapık sapık gezdiği, ya da vıcık vıcık aşk hikayesine dönen serilerle kıyaslayınca Charlotte bu yanıyla benden olumu tepkiler aldı. Hem bu sayede konuya daha bağlı kalmış ve bizim konuya odaklanmamız da daha iyi sağlanıyor bence. Araya güçlü bir aşk hikayesi girseydi asıl temadan sapardı ve bence bu haliyle olduğu kadar etkileyici olmazdı.

Anime özellikle sonlara doğru baya garip bir hal alıyor ama finali ile her şeyi toplarlıyorlar. Güzel bir hikayesi ve tatmin edici bir finali var.

Kısacası beni baya etkileyen bir anime ve kesinlikle izlenmeyi hak ediyor. Bölümler de az olduğu ve olayları çok uzatmadıkları için tam kıvamda diyebiliriz. Oldukça güzel işlenmiş ve eğlenceli. Duyguları güzelce aktardıklarını söyleyebilirim. Hem ergenlerin hem de genç yetişkinlerin keyifle izleyebileceği bir anime.

 

____________________

Kaynak: birdizihaber.com; 22dk.org

Kiseijuu: Sei no Kakuritsu (Parasyte -the maxim-)


Tür: Aksiyon, Bilim Kurgu, Korku, Psikolojik, Dram, Seinen


Bölüm: 24


Yıl: 2014 - 2015
 
 
Konusu:
17 yaşındaki Izumi Shinichi, Tokyo'nun sakin bir mahallesinde annesi ve babasıyla yaşamaktadır. Bir gece nereden geldikleri bilinmeyen ve daha sonra "Parazit" olarak adlandırılan yaratıklar Dünya'ya iner. Amaçları insanların kulaklarından ya da burunlarından girerek beyinlerinin kontrolünü ele geçirerek insanları taşıyıcı olarak kullanmaktır. Shinichi uyuduğu sırada bir Parazit kulağından girmeye çalışır. Ama o sırada Shinichi kulaklıkla uyuduğu için Parazit başarısız olur ve sağ kolundan girip beynine ulaşmak ister, fakat Izumi’nin uyanmasıyla parazit başarısız olur, yukarılara çıkıp beynine ulaşamaz. En son sağ eline yerleşerek orada gelişip elin kontrolünü alır. Böylece ikisi de kişiliklerini ve akıl sağlıklarını kaybetmezler.
Shinichi Parazit'e Migi adını verir (Japonca sağ demek).
İkili diğer Parazitlerle karşılaştıklarında tuhaf durumlarından yararlanır ve hayatta kalabilmek için yavaş yavaş aralarında güçlü bir bağ oluşmaya başlar. İkili, Shinichi'nin insan beyninin hala bozulmamasının üzerine diğer Parazitlere karşı bir mücadele vermeye karar verirler. Shinichi, Migi'den yardım alırken insanları hunharca yiyen Parazitlere karşı savaşmaya kendini mecbur hisseder.
Shinichi’nin ev ve okul çevresinde gelişen olayları konu alan anime, yer yer bol kanlı sahnelerin olduğu bir görselliğe ve psikolojik dram ağırlıklı bir hikâyeye sahiptir.

 

 

Anime korku/dram olarak tanıtılsa da daha çok psikolojik bir yapısı var. Zira ciddi anlamda insanı ve insan davranışlarını irdeliyor. Ana fikir olarak “İnsanlık özünde nedir?” sorusunu temel almış ve bunun alt dalı olarak "Bu Dünya'da hangi amaçla doğdum? Var olmamızın bir anlamı var mı? Nereden geldik nereye gidiyoruz? Evrensel bir insaniyet kavramından söz edebilir miyiz?" gibi soruları harika bir görsel şov ile düşündürtüyor.

İnsan doğası açısından da önemli birkaç noktaya parmak basan yapım; belki de her gün yaptığımız ama önemini fark edemediğimiz davranışlarımızın nedenine ve sonucuna değiniyor. İlk başlarda bize canavar gibi gelen bu yaratıklar, onların gözünden empati yaparak bakıldığında insanların ne derece zalim yaratıklar olduğunu görüyoruz. Doğaya ve diğer canlılara verdiğimiz büyük zararlar, Parazitlerin bizden daha insani canlılar olduğunu düşündürtüyor. Anlayacağınız o ki; bizi yeri geliyor kendi türümüzü destekletiyor, yeri geliyor parazitlere hak verdiriyor. İnsan olmanın ne kadar karmaşık olduğunu çarpıcı bir hikaye ile anlatmayı başarmış.

Anime kendi içinde tutarlı bir atmosfer oluşturuyor ve pek çok sahnede sizi hikayenin içine alıp nefesinizi kesmeyi başarıyor.

Animenin başka bir artısı ise hemen herkesin ölebilecek doğrultuda ilerlemesi. Böyle söyleyince artı gibi durmayan bu özellik, izleyiciyi rahata alıştırmamak adına -karakter öldürmek- cesur ve bir o kadar takdir edilesi bir hamle. Her karakter parazitlerin hedefi olabilir. Kaldı ki bazı bölümlerde konuyu ciddi anlamda destekleyen karakterleri harcamaktan çekinmiyor. Bu bilinçle izlenince seyir zevkinin bir kat daha arttığı da aşikar.

Hemen her bölümde en az bir tane bol kanlı sahne var ama anime için tam olarak korku içerikli diyemem. Mangasına göre bazı sahnelerinin sansürlendiği söyleniyor, okumadım ama belki mangası korku unsurunu iyi aktarmıştır ama bence animesi korku açısından pek istenileni vermiyor. Bilim-kurgu öğeleri olarak ise izleyiciyi tatmin ediyor.

 

 

Korku unsuru biraz hafif kalıyor evet ama genel olarak çok iyi bence. Konusu, kurgusu vs. tam kıvamında bir anime, ne konuyu uzatıp izleyiciyi sıkıyor ne de aşırı hızlanıp "noluyor lan!" dedirtiyor. Shinichi ve Migi'nin ortaklığı da eğlenceli. Bence izlenmeli ^^

 

 

_____________________________________

Kaynak: turkanime.net, birdizihaber.com, animeler.net

Kill La Kill


Tür: Aksiyon, Komedi, Süper Güçler, Ecchi, Okul


Bölüm: 24 + 1 OVA


Yıl: 2013 - 2014
 


Konusu:
Babasının cinayete kurban gitmesinin ardından, Ryuuko Matoi, kendisine miras kalan, babasının en önemli icatlarından biri olan yarım Makas Kılıcı'yla kılıcın diğer yarısını da arayarak babasının katilini bulmak için yollara düşer. Matoi, katilin izlerini Honnouji Akademisi'ne kadar sürer. Korkunç öğrenci konsey başkanı Satsuki Kiryouin tarafından güç kullanılarak yönetilen bu okulda bazı öğrenciler, özel üniformalar giymeye hak kazanmıştır. Bu üniformalardan 3 çeşit vardır ve hangi çeşit olduğu üzerindeki yıldızlardan anlaşılmaktadır. Üniformayı giyen kişi büyük bir çeviklik ve güç kazanır, üniformanın sağladığı güç seviyeleri yıldızların sayısından bellidir. Matoi, vakit kaybetmeden saldırır ama Satsuki'nin özel üniformalı öğrencileri müdahale eder. Satsuki tarafından yenilgiye uğratıldıktan sonra, bu üniformayı giyen öğrencileri yenmenin imkansız olduğunu anlayan Matoi, bir yangın sonucu küller içinde kalan evine döner. Matoi, babasının öcünü alamadığı için sinirlenip kılıcını yere saplar ve gizli bir bölme açılır. Bu bölmenin içinde konuşabilen bir denizci üniforması olan Senketsu ile karşılaşır, Matoi'nin kanı üniformanın uzerine damladıktan sonra üniforma uyanır ve bu üniformayı giymesiyle Matoi'nin gücü artar. Daha sonra okula geri dönüp büyük bir isyan başlatan Ryuko, bir yandan Honnouji Akademisi'ni Satsuki ve konseyin egemenliğinden kurtarmak, bir yandan da babasının ölümünün ardındaki gerçekleri öğrenmek için mücadeleye başlar.

 

 

Kill La Kill'in diğer animelerden farklı olarak ve benim en çok beğenimi kazanan bir yanı var - asıl kahramanlarımızın kadın olması. Normalde animelerde hep erkek karakterler ön plandadır, asıl ana karakterler, kahramanlar, göz bebekleri hep erkeklerdir, genelde hikayeler hep erkek karakterlerin etrafında döner ama burda tam tersi. Erkekler ön planda olsa da çok güçlü kadın karakterlere sahip animeler de var, nadir de olsa. Ama burda hikayenin kanı, damarı, ciğeri kadın başrol karakterleri ve erkeklerden çok çok daha güçlü ve ön plandalar, bunu çok sevdim. Artık sürekli dövüşlerde durmadan power up yapıp, abartılı bir şekilde sunulan erkek kavgalarını görmek ve kadınların güçsüz, işe yaramaz gibi gösterilmesi sıkmaya başlamıştı. Yanlış anlaşılmasın, erkeklerin dövüşlerini izlemekten de zevk alıyorum ve hoşuma gidiyor, beni asıl rahatsız eden kadınların fazla geri planda kalması ve güçsüz gösterilmesi, bu yüzden bu anime bu konuda benden tam puan aldı. AMA. Beni rahatsız eden ve hiç hoşlanmadığım şey burda da vardı - çıplaklık. Eee kadın karakter olacak da çıplaklık olmazsa olur mu hiç. Bu kafayı sevmiyorum işte. Eh, konumuz zaten kıyafetler olduğu için çıplaklık olması normal burda ama benim bahsettiğim öyle çıplaklık değil, cinsel çıplaklık mı desem nasıl desem, fantezi çıplaklığı işte, herneyse zaten her animede bunu görmeye alıştığımız için çok da üstünde durmucam, her ne kadar rahatsız olsam da.

Gelelim genel karakterlere. Güçlü, ruhu olan, etkileyici karakterler var, yani pek boş karakter yok diyebiliriz, ya da iyi karakterler fazla olduğu için de böyle hissettiriyor olabilir, bu güzel bir şey. Ama benim en sevdiğim karakter Mako oldu :D Mako aptal, saf, mal, gürültücü bir tip ama izlerken beni en çok güldüren ve eğlendiren oydu, herkes savaşmanın, hayatta kalmanın derdinde, ciddi meselelerle uğraşıyor Mako orda mallık yapıyor, cesaret veriyor ve ortamı neşelendiriyor ahahahaha :D animeyi daha izlenir hale getiren karakter, Mako olmasaydı seriyi bu kadar rahat ilerletemezdim bence, hatta animenin bu kadar sevilmesinin temel nedenlerinden biri olduğunu düşünüyorum desem abartmış olur muyum acaba :D Harika bir karakter resmen, çok başarılı, aşırı tatlı ve sempatik, iticilik 0, hemen sevdiriyor kendini, ve o her yerde uyuması yok mu ahhaha :D

Herneyse, son olarak genel bakışımı söyliyim.

Bunu da baya sevilen bir anime olduğunu gördüğüm için izlemeye başlamıştım, basit bir konusu var ama savaş sahneleri falan etkileyicidir dedim. Evet, dövüş sahneleri güzeldi ama beni o kadar içine çekmemişti ilk başlarda, dövüş sahnelerinden çok karakterler taşıyordu seriyi bana göre, hikaye de hep yenilikçiydi ama yine de aynı devam ediyor gibiydi de aynı zamanda, bu yüzden izlerken hep daha iyileri var dedim. Kötü değil, güzel de aslında ama yine de neden bu kadar seviliyor anlamadım dediğim bir seriydi, ta ki bir yere kadar. Başlarda çok sıkmadan izletiyordu kendini bir şekilde, yani bir yere kadar anime yürüyor ama sonra koşmaya başlıyor resmen, heyecan artıyor, işler daha da enteresan bir hal alıyor. Bazı animelerin en can alıcı yerleri vardır ki bütün seriyi bile kurtarabilir, zirveye vurabilir, burda da var öyle bir nokta, sonra anladım neden bu kadar sevildiğini işte. Anime sıradan ama güzel bir seviyede ilerlerken birden tavan yapıyor ve gönlünüzü çalıyor.

Finali de abartılı da olsa tatmin ediciydi bana göre.

İzlerken sizi fazlasıyla etkileyecek, ama en çok da izlemeyi bitirdikten sonra hissedeceksiniz ne kadar etkisi altında kaldığınızı bence. Kesinlikle izlemeye değer ^^

One Piece

  One Piece   (hala yayınlanmaya devam ediyor) - GÜNCELİM   Tür: Aksiyon, Macera, Komedi, Süper Güçler, Dram, Fantastik, Shounen   Bölüm: ∞ ...