27 Haziran 2023 Salı

Sakamoto Desu Ga?


Tür: Hayattan Kesitler, Komedi, Okul, Seinen


Bölüm: 12 + 1 OVA


Yıl: 2016
 
 
Konusu:
Animeye adını da veren, lise birinci sınıf öğrencisi olan Sakamoto, muhteşem değildir; EN muhteşemdir. Inanılmaz karizmatik, yakışıklı, popüler, zeki, çevik, atletik, kibar, centilmen, havalı, ağır başlı, elinden her iş gelen, herkesin gıpta ettiği birisidir. Kızlar ona bayılmakta; erkeklerse onu kıskanmaktadır. Her işten alnının akıyla ve zarafetle çıkan, onu kıskanan erkeklerin tuzak ve şakalarından adeta kuğu gibi süzülüp insanları hayran bırakarak sıyrılan Sakamoto mükemmel ötesi bir rol modeldir. Havalı ve soğukkanlı görünüşünün ardında aynı zamanda da yardımsever bir kişiliğe de sahiptir ki kendisinden yardım istenildiğinde asla geri çevirmez. Hangi okuldan geldiği ve ilk adı nedir bilinmemekte. Bilinen sadece bir şey vardır ki o da oldukça “cool” olduğu.
Bölümler boyunca diğer öğrencilerin ve öğretmenlerin Sakamoto ile olan ilişkileri skeç tadında izleyiciye sunuluyor.

 

 

Evet, animenin tek konusu Sakamoto adındaki kişinin mükemmeliği. Ne kadar komik ve eğlenceli olabilir ki diyebilirsiniz belki ama bana göre izlediğim en iyi komedi animelerinden biri. Genelde bu tarz karakterler “fazla iyi” oldukları için biraz antipatik olurlar ama Sakamoto gibi birisini sevmemek mümkün değil. Sakamoto'nun mükemmelliğine hayran kalmamak imkansız. Her şeyin üstesinden kolaylıkla ve zerafetle gelme şekli o kadar güzel ve eğlenceli sergilenmiş ki animede, izlerken eğlenmemek imkansız :D Bir tane bile zayıf noktası, beceremediği bir şey yok mu diyor insan, ama bahsettiğimiz kişi Sakamoto :D Gerçek hayattaki insanlara göre imkansız bir mükemmeliğe sahip biri. Yoksa, gerçek hayatta da Sakamotolar var mıdır acaba?! Mükemmel tabirine uyan kişiler var elbette ama Sakamoto kıvamında birinin olması mümkün mü bu Dünyada :D

Eminim ki birçok kişi internette bu animeden birsürü gif ve fotoğraf görmüştür. Hatta belki benim gibi animeyi gördüğü giflerle keşfedip izleyenler bile olabilir, çünkü kısa bir gif veya bir fotoğraf bile sizi güldürmeye ve ilginizi çekmeye yetiyor, çünkü cidden çok ilgi çekici bir şekilde anlatmışlar, insan tamamını izlemek istiyor haliyle :D

Sıkmayan, eğlendiren, güldüren, bölüm sayısı keşke daha fazla olsaymış ya da ikinci sezonu da olsaymış dedirten aşırı keyifli bir seri. Sonu beni hüzünlendirdi açıkçası. Bir bakıma da, 11 bölüm güldüren, 12. bölüm ile üzücü bir final yapan, mesajlarla ve derslerle dolu anime. İzlediğinize asla pişman olmazsınız. Çerezlik en iyi serilerden. Daha nasıl övebilirim bilmiyorum. Açın izleyin ve neşelenin :D (sonunda da hüzünleneceksiniz ama)

 

 

____________________________________

Kaynak: turkanime.net; anime-inceleme.com

Gekkan Shoujo Nozaki-kun


Tür: Komedi, Romantik, Okul


Bölüm: 12 + 6 Specials


Yıl: 2014
 
 
Konusu:
Her şey bir yanlış anlaşılmayla başlar. Sakura Chiyo okulundaki Nozaki’ye ilan-ı aşk eder, ancak heyecanından dolayı yanlışlıkla ağzından "sana aşığım" yerine "sana hayranım" kelimeleri çıkar, Nozaki de bir kağıt çıkarıp imzasını verir. Sakura imzaya baktığında çok sevdiği shoujo manga çizerinin imzası olduğunu görür. Nozaki liseli bir öğrenci olmasına rağmen epey popüler bir shoujo manganın çizeridir, fakat gerçek ismi yerine lakap kullandığından kimse o manganın ona ait olduğunu bilmez. Sakura'nın bunu anlamasına şaşırır ve bunu taktir ettiği için onu evine davet eder, tabii çizimlerini göstermek için. Oysa ki Sakura bunu bir yanlış anlaşılma sayesinde yeni öğrenmiştir. Sakura'nın çizime yeteneği olduğunu gören Nozaki onun asıstanı olmasını ister, Sakura da Nozaki'ye olan aşkı uğruna ve yakınlaşma umuduyla bunu kabul eder.

 

 

Anlatımdan çok iyi anlaşılmasa da bence güzel bir konusu var. Ama konusundan da güzel olan şey animenin işlenişi. Animede iyi komedi konusuyla değil, onu nasıl işlediğiyle anlaşılır.

Beni bayaaa güldürdü, tatlı bir mizahı var, komedisi çok yerinde olmuş bence ^^  Hem romantik komedi, hem de romantik olmayan komedi :D

Romantik manga çizeri olmasına rağmen Nozaki'nin odunun teki olması, duygusal algılamasının sıfır olması animenin özünü oluşturuyor :D Nozaki'nin shoujo manga çizmesinde bir sıkıntı yok, gayet normal aslında ama bu kadar odun biri olduğunu gördükten sonra nasıl beceriyor diye düşünmeden de edemiyor insan. Ayrıca bi de işine fazla düşkün. Basketbolda takım kaptanlığını bileği sakatlanır da çizemez diye bırakan biri :D Bu düşkünlüğü yüzünden etrafındaki hiçbir şeyi de fark edemiyor, mesela Sakura'nın ona olan aşkını ^o^;; gördüğü her şeyi mangasına uyarlama derdinde. Nozaki ve Sakura’nın shoujo mangada romantik olabilecek şeyleri denemeleri de insanı gülmekten öldürüyor.

Mangaka olan bir liseli erkeğin günlük hayatını konu aldığı gibi, ona aşık olan kızın yaşadıklarını da eklemişler ki gülseniz mi üzülseniz mi şaşırırsınız. Yani Nozaki'nin odunluğuna gülerken, Sakura'nın haline üzüleceksiniz aslında^^

Animenin bir diğer güzel tarafı, yan karakterlerin de ana karakterler kadar eğlenceli olması. Ana karakterler kadar onlardan da keyif alacaksınız. Genel olarak anime güzel ve kaliteli karakterlere sahip.

Eksik ve yetersiz yönleri de var elbet, mesela Nozaki'nin odunluğunun hep bi kırılma noktasını bekliyor insan, ama Nozaki'nin hödüklüğünün sınırı yok malesef :D Bunun dışında, sonu izleyiciyi pek tatmin edici değil, çok daha iyi olabilirmiş. Üstelik 12 bölüm fazlasıyla az gelmişken insan ikinci sezon bekliyor ama malesef yok.

Neyse.

Ben animeyi izlerken çok eğlendim, size de öneririm. Kafa yormayan, eğlendiren, keyifli ve içten bir seri. Eğlenceli vakit geçirmek isteyenler için birebir.

Aku no Hana


Tür: Psikolojik, Dram, Romantik, Okul, Shounen


Bölüm: 13


Yıl: 2013
 
 
Konusu:
Farklı çizim tekniği ile karşımıza çıkan Aku no Hana, küçük bir kasabada yaşayan Takao Kasuga’nın hayatının normal iken nasıl sıra dışı, daha doğrusu nasıl bir kâbusa dönüştüğünü konu alıyor. Pek bir özelliği olmayan sakin bir kasabada yaşayan Kasuga kitap okumayı çok seven ve kimsenin adını dahi bilmediği kitaplara sahip sıradan ve içine kapanık bir ortaokul öğrencisidir. Özellikle yazar Baudelaire’nin Les Fleus du Mal (Kötülük Çiçekleri, aynı zamanda animenin adı) isimli kitabı onun için kutsal denilebilecek bir eserdir. Yaşadığı kasaba deyim yerindeyse kendisine dar gelmektedir ve diğer insanların onu hiçbir zaman anlayamayacağını düşünmektedir. Sınıf arkadaşları ile pek iletişime geçemeyen Kasuga, Saeki Nanako’ya aşıktır ve Saeki sınıfın en güzel ve akıllı kızıdır. Deyim yerindeyse Saeki'yi dünyasını aydınlatan bir güneş gibi görmektedir. Ama kişiliği gereği duygularını ona açmayı başarabilmiş değildir, onu uzaktan seviyordur.
Kasuga, bir gün okul çıkışı kitabını sınıfta unuttuğunu fark eder ve almak için sınıfa geri döndüğünde Saeki'nin beden dersi elbiselerinin olduğu çantasını sınıfta unuttuğunu görür. Aslında kötü bir niyeti yoktur ama Kasuga merakına yenik düşüp çantayı açıp elbiseleri incelerken bir ses duyar ve panikleyip ne yapacağını bilemeden çantayı da alıp kaçar. Eve geldiğinde suçluluk duygusu oluşur ve ertesi gün kıyafetleri eski yerine koymaya karar verir. Ancak ertesi gün Saeki sınıf öğretmeniyle birlikte ağlayarak derse gelir. Elbiselerinin çalındığını söyler. Sınıf öğretmeni okulda bir sapık olabileceğini söyler ve tüm sınıfta bir uğultu oluşur. Kasuga'nın suçluluk duygusuna bir de sapık damgası eklenmiştir. Artık elbiseleri geri vermenin imkanı kalmamıştır. O da elbiseleri bir kutuda sıkıca bağlayarak dolaba koyar. Ama Kasuga'nın başına gelecekler sadece bununla sınırlı değildir... Çünkü; Kasuga’nın arkasında oturan, yalnız takılan, hocalarına karşı küfür etmekten kaçınmayan, sınıfın hatta okulun en psikopat, manyak öğrencisi, sınıfın asosyal ve soğuk kızı Nakamura Sawa elbiseleri onun çaldığını görmüştür. Şikayet edeceğini düşünen Kasuga ecel terleri dökmektedir. Kızın asıl amacı bu olmasa da, eğer onunla “bir anlaşma” yapmazsa her şeyi herkese anlatacağını, Kasuga’nın aslında nasıl bir sapık olduğunu duyuracağını söyleyerek onu tehdit eder. Paniğe kapılan Kasuga bu anlaşmayı mecbur kabul eder. Çaresiz olarak isteklere boyun eğen Kasuga okul çıkışı gizliden akşam olana kadar Nakamura ile takılmaktadır. Okuldaki sorunlarına eve geç gelmeleri de eklenmeye başladıkça Kasuga'nın psikolojisi iyice allak bullak olmuştur. Sevdiği kıza yaklaşmak bir yana, sevmediği bir kızın kuklası olmak günlük yaşamında büyük değişimlere yol açacaktır.

 

 

Kısaca anime bu konu üstüne kurulu ama işlenişi falan bi değişik.

Animenin en farklı yönü şüphesiz çizimleri. Tartışmalı bir çizim tekniği kullanmışlar, herkese hitap etmiyor. Aslında hiç kimseye hitap etmiyor da diyebiliriz ama bazıları izledikçe kabullenebiliyor, bazıları ise kabullenemiyor, diğer bir deyişle beğenmiyor, bu yüzden de izleyemeyenler var. Bence alışma süreci gerekiyor, alışınca o karanlık havaya sizi sokuyor zaten. Bu çizim tekniği ilk bakışta çok yadırganabilir ama izledikçe kabulleniyor insan. Zaten hikayeyi takip etmekten çizimlerine pek takılamıyorsunuz. Hatta çizimler sayesinde hikaye ve olaylar daha da tüyler ürpertici olmuş bence, çünkü bu çizim tekniği sayesinde her şey daha da gerçekçi duruyor.

Biraz kullanılan animasyon tekniğinden bahsetmek istiyorum, çünkü animenin en çok dikkat çeken özelliği bu yani. Tekniğin adı Rotoscope. İlk olarak 1937’de Pamuk Prenses filminde Walt Disney tarafından kullanılan rotoscope tekniği, anime dünyasında zorlu animasyon sahnelerinde tercih edilen yöntemlerden biridir. Lakin prodüksiyon süreci sancılı olduğundan pek de yaygın şekilde tercih edilmez. Bunun nedenini sanırım şu şekilde açıklayabiliriz: 1 saniyelik filmin 24 resim karesinden oluştuğunu düşünürsek, 10 saniyelik bir sahne için 240 resmin çizilmesi gerekir. Görüntünün çizim dünyasına tamamen yakınlaşması için de; tüm resimlerin çizim, ışıklandırma gibi detaylarının özenle işlenmiş olması şarttır. Bu teknik uygulanmadan önce, bildiğiniz bir live-action gibi her sahne en ince detayına kadar gerçek oyuncularla, gerçek mekanlarda çekilir ve çekilen görüntünün üzerinden çizimler oluşturulur. En sıradan hikayeyi bile kabartma tozu gibi kabartabilecek bir tekniktir.



Yani, değişik ve garip çizimi yüzünden herkes için izlemesi kolay olmayabilir. Ama animenin alışılmamış görüntüsü, izlemeniz için başlı başına bir neden bana göre. Kötü olsa da ilgi çekici. Mesela ben animenin çizimlerini beğenmesem de nasıl yapmışlar öyle diye ufaktan inceleyerek izedim. Hikayenin merak uyandırması dışında çizim tekniği de merak uyandırdı bende, bu yüzden de izleyebildim diyebilirim. Ve tek seferlik bu çizimlere katlanılır diye düşünüyorum.

 

Drama, romantizm, okul, shounen ve psikolojik kategorilerinde yer alan animenin ‘shounen’ etiketi sizi yanıltmasın; bu anime daha önce izlediğiniz herhangi bir shounen animeye kesinlikle benzemiyor! Shounenlerin temelinde olan “Dostum için, manitam için ölürüm ulan! Bu nedenle daha da güçlenmeliyim!” isyanı bu animede kesinlikle yok.

Bu animede, hayatın en sancılı dönemlerinden biri olan ve kişilik bunalımları yaşadığımız ergenliğin ta kendisi var. Aku no Hana, insan ilişkisini işleyen ve psikolojik etmenlerin ön planda olduğu ilginç ve çizimleri ile tuhaf bir anime. Ve bana göre shounen değil, kesinlikle seinen bir seri. Bazı seinen serileri yayınlayabilmek için shounen diyorlar gibime geliyor. Basit bir konusu var ama anime aşırı tuhaf, değişik bir şey.

Müziklere değinecek olursam. Müziklerini ben beğenmesem de seriye uyumlu, tuhaf açılış ve kapanış şarkıları seçilmiş. Açılış şarkısı bu anime için fazla neşeli gelse de bence güzeldi. Kapanışta ise çok ilginç ve tüyler ürperten değişik bir parça çalıyor, insanı beklenmedik bir şekilde gerebiliyor, şarkı güzel olmamasına karşın dilinize dolanıyor. Bu şarkı, duyup duyabileceğiniz en ilginç, en farklı şarkılardan biridir.

Animenin yavaş bir ilerleme şekli var, mesela sadece Kasuga ve Nakamura'nın el ele tutuşup yürümelerini 5 dk boyunca gösteriyorlar (tam 5 dk mıydı hatırlamıyorum ama baya uzun bir süreydi), aslında buna kötü diyemem, çünkü o sırada anime size sanki yaşananları sindirebilmeniz için süre veriyor gibi. Ayrıca bir de 7. bölüm sanırım animenin en ikonik(?) bölümü, özellikle de bölüm sonu sahneleri.

Animede ilginç bir romantizm seviyesi var. Düşük sayılabilir ancak sadakat ve aşk konusu üzerinde çok iyi durulmuş. Seride komedinin “k”si bile yok. O yüzden ben önceden uyarmış olayım, izlediğiniz veya okuduğunuzda size yapacağı tek şey sizi üzmek olacak. Bide benim gibi sinirlendirebilir de.

Karakterlere gelecek olursak. Her karakter keskin ve net şekilde bir duygu üzerinden bir kişiliği sembolize ederken ana karakter karmaşa üzerinden kendisini anlatıyor. Anime karakter algınızı alt üst ediyor.

Anime tamamen karakterlere ve psikolojik etkenlere dayanıyor. Kasuga’nın hayatının bir hata ile altüst olması, Nakamura’nın sapkın düşünceleri ve yaşananlar ele alınıyor. Ayrıca animeden hareketli sahneler, aksiyon gibi sahneler de beklememek lazım. Animeyi ayakta tutan tek şey merak. Kasuga şimdi ne yapacak, şimdi ne olacak sorusu animeyi ayakta tutan tek şey. Özellikle bölüm sonları öyle bir bitiyor ki, hani bütün bölümde bir şey olmasa bile sanki sezon finali edasında havada, merak içinde bırakılması çok başarılı. Merak unsuru dışında fazla bir şey beklemeyin. Beni aşırı sinir eden bir seri olsa da sırf merak ettiğim için izemeye devam ettim mesela. Ama yarım bittiği için insan iyice hayal kırıklığına uğruyor. Yani rahatsız olduğum bi animeyi sırf merakımdan sonuna kadar izledim ama sonunda eli boş döndüm. Beni öyle bi sinir etti ki bu durum dayanamayıp mangasını okudum.

Anime hikaye olarak mangayla tıpatıp uyumlu, atlanan sahne veya olay yok diyebilirim.

Mangası ve animesinin çizimleri arasında uçurum kadar fark var. Mangada çizimler biraz daha çocuksu, karakterler tam da ortaokullulara uygun bir şekilde, daha yaşı küçük bir görünüme sahip. Mangasından farklı olarak karakterler daha bir olgun animede.

Burdan ötesi ~SPOILER~ olacak ama umrumda değil. Spoiler yemekten ve vermekten nefret eden ben bu anime ve manga beni öyle bir çileden çıkardı ki içimdekileri söylemezsem rahatlayamam. Özellikle de bu seride en sinir olduğum şey komple Nakamura karakteri, nefretimi apayrı bir boyuta ulaştırdı diyebilirim. Psikopatın önde gideni ve mangasını sırf bunun için okudum aslında. Nakamura karakterinin bu davranışları ve tavırları, tüm bunları yapmasının sebebini çok merak ettim. Hep büyük bir travma mı yaşamış acaba diye düşündüm, ne bileyim, tecavüze mi uğradı, cinsel istismar mı görüyor, ya da şiddet mi görüyor tarzı geçerli bir sebep bekledim bu yaptığı sapıkça ve psikopatça zorbalıklar için. Ama manganın sonunda anladım ki aslında HİÇBİR SORUNU YOKMUŞ, kafayı yemelik resmen. Ailesi çok iyi nazik insanlar, onu da her şeye rağmen seviyorlar, ilgi gösteriyorlar, bir tek annesi ve babası ayrı ama ailesi boşanmış birsürü çocuk var, bu durum birinin bu derece psikopatça şeyler yapmasına sebebiyet olamaz asla. Şu Nakamura karakterinin tek iyi tarafı şaşırtıcı derecede dürüst olması, normal insanlarla ve bizimle arasındaki tek fark bu, ne düşünüyorsa onu söylemesi. Hayatını en dürüst şekilde yaşayan insan olabilir. İnsanın içindeki gerçek kişiliği su yüzüne çıkartan bir karakter. Tek sorun, ve karakterin en kötü tarafı da fazla hastalıklı beyinli olması zaten, normal olmayan bir derecede. Onu ve yaptıklarını asla onaylamıyorum. Hiçbir karakter beni bu kadar sinir etmemişti, yaptıklarını iğrenerek izledim resmen.

Tamamen psikopat işi. Nakamura'nın hiçbir sebebi olmadan bunları yapmış olmasını hala da kabul edemiyorum. Yorumlara baktığımda birçok kişi çok üzülmüş ve acımış bu karaktere, pardon da nesine üzülüdünüz? Kötü bir şey mi yaşamış da bu yaptıklarını anlayışla karşılıyorsunuz? Sadece psikopat bir zorbanın teki işte, bu karaktere acındırılmaya çalışılması çok saçma olmuş, ona acıyanlar daha da saçma varlıklar. Nakamura, kendi gibi olduğunu düşündüğü Kasuga'nın gerçek kişiliğini falan ortaya çıkarmıyor, sadece onu kendisine benzetiyor zorbalık yaparak ve manipüle ederek. Saf kötülük bu. Tertemiz kötü bir karaktere sempati duymanızı sağlayan ne anlamadım. Nakamura'nın tüm bu yaptıklarının altında geçerli bir travma olsaydı seri anlam kazanırdı ama yok.

İlk başlarda zorbalık gördüğü için de Kasuga'ya üzülüyordum, acıyordum ama daha sonra ona da sinir olmaya başladım. Bu kadar da mal olmazsın be kardeşim, nasıl kendini bu derece kullanmasına izin verebilirsin?! Kişiliği gereği kolay manipüle ediliyor ve eziliyor tamam ama bu kadarı fazla yani.

Herneyse, yeterince uzattım ama en azından içimdekileri döktüm. Hepsini okursanız sevinirim, okumazsanız da n'apiyim yani -_-

 

Sonuç olarak sinir bozucu bir seri. Aşırı sapkın, manyak bir şey. Ama oldukça sürükleyici ve bayaaa bi etkileyici olduğunu kabul edicem. Psikolojik türünün hakkını vermiş. Benim izlerken psikolojim yerlebir oldu cidden.

Psikolojik anime ve manga türlerine alışkanlığınız yoksa serinin durağanlığı, karakter davranışları ve farklı animasyonu itici gelebilir, eğer ki konuyu ilginç bulup bir şans vereyim diyorsanız psikolojik türde bir yapım olduğunu unutmadan ve günümüz anime klişelerini beklemeden izlemeye çalışmanızı tavsiye ederim. Ve tabii animeyi sonuna kadar izlemeyi başarabilirseniz devamını merak ediceksiniz zaten, bu yüzden mangasını da okuyun. Nakamura için spoiler vermiş olabilirim ama animenin bittiği yerden sonra mangada birsürü şeyler oluyor, hikayenin ilerleyişi değişiyor falan, okuyun işte.

 

 

__________________________________________________________________________

Kaynak: turkanime.tv; animeler.net; anime-inceleme.com; figurex.net; animefantastica.com

Kokoro Connect


Tür: Hayattan Kesitler, Komedi, Doğaüstü Güçler, Dram, Romantik, Okul


Bölüm: 13 + 4 OVA (17)


Yıl: 2012
 
 
Konusu:
Kokoro Connect, beş sıradan lise öğrencisinin sıra dışı yaşadıklarını konu alıyor. Taichi, Nagase, Inaba, Yui ve Aoki, okudukları lisede herhangi bir kulübe girme zorunluluğundan dolayı istedikleri kulüplere giremediklerinden veya başka sebeplerden dolayı Kültür Araştırma Kulübü adında kendi kulüplerini oluştururlar. Günün birinde ansızın ruhları kendi bedenlerinden çıkarak birbirlerinin bedenlerine girmeye başlar, yani rastgele birbirleri arasında vücut değiştirmeye başlarlar. Vücut değiştirme olayı rastgele süregelir ve kimin hangi arkadaşının vücuduna geçeceği asla belli olmamaktadır. Yarım saat ile bir saat arası süren bu “fenomen” zaman dolduktan sonra sona ermekte ve ara fazla uzamadan yine meydana gelmektedir. Bu tuhaf olayın sadece bir günlük olduğunu sanırlar, ancak bu sadece başlangıçtır. Beş arkadaş ne olup bittiğini çözmeye çalışırken sınıf öğretmenleri Goto’nun bedenine girmiş ve kendisine “Heartseed” adı veren bir varlık ekibe onları ilgi çekici bulduğunu ve bu fenomen ile arkadaşlıklarını sınayarak onları uzaktan izleyeceğini söyler. Elbette ekip önce karşı çıkar ama karşı koymak bir işe yaramaz, çünkü karşılarında “öte” bir varlık vardır. Beş arkadaş da ellerinden geleni yaparak birbirlerini vücut değişikliği sırasında kollamaya ve aynı zamanda kendilerini yeniden keşfetmeye başlarlar.

 

 

Kokoro Connect, “Vücut Değiştirme” teması ile başlıyor ama içerisinde toplam dört temaya ayrılmış durumda. İlk bölümlerde yukarıda da anlattığım "Vücut Değiştirme" ve olanları konu alıyor. Komedi yönü olsun, dram yönü olsun tam kıvamında. İzlerken zamanın nasıl geçtiğini anlamayacaksınız.

Daha sonraki bölümlerde ise Vücut Değiştirme bitiyor ve yerini “Duygu Patlaması” diye adlandırabileceğimiz fenomene bırakıyor. Bu fenomen ile karakterlerimiz bir şeyi çok istediklerinde kendilerini dizginleyemiyorlar. Basit bir örnek verecek olursak; vitrinde bir nesne görüyorsunuz ve onu almayı çok istiyorsunuz. Bu esnada duygu patlaması yaşayarak o nesne için elinizdeki tüm parayı harcamaya, yalvarmaya, gerekirse çalmaya bile razı oluyorsunuz. Kültür Araştırma Kulübü üyeleri de bu fenomen ile mümkün olduğunca başa çıkmaya çalışıyor. Bu bölümlerde animenin dram yönü daha ağır basıyor ve tam anlamıyla duygu patlamaları yaşanıyor.

Ondan sonra "Duygu Patlaması" yerini "Zaman Gerileme" fenomenine bırakıyor. Bu fenomen ile karakterler yine rastgele bir şekilde küçülüyorlar. Bir bakıyorsunuz Nagase 11 yaşındaki haline gelmiş, Aoki sekiz yaşındaki haline, Inaban bebek olmuş gibi örnekler verebiliriz. İşin en kötü yanı ise o yıldaki hatıra ve duygularının sanki dün yaşanmış gibi geri gelmesi ve eski hallerine döndüklerinde aynı hisleri yoğun bir şekilde yaşamaları. Yine basit bir örnekle açıklayacak olursak; evlisiniz ve mutlusunuz ama zaman gerileme ile on yaşındaki halinize gittiniz. O yıllarda da ilkokul aşkınız Ahmet’e deli gibi aşıktınız. Zaman gerileme bittiğinde ve eski halinize döndüğünüzde Ahmet’e olan aşkınızı hatırlıyor ve ilk defa dün görmüş gibi yeniden aşkınız depreşiyor. İşte aslında böyle tehlikeli bir oyun "Zaman Gerileme" fenomeni. Karakterlerin küçülmeleri, çocukluk halleri ve o zamanın anılarının geri gelmesi güzel işlenmiş.

Kokoro Connect aslında 13 bölümden oluşuyor ve son dört bölüm yarımşar saatlik özel bölümler. Ama bu OVA bölümler normal bölümlerin devamı gibi, bu yüzden kısaca 17 bölüm diyebiliriz. Herneyse. Bu bölümlerde ise "Duygu Transferi" fenomeni yaşanıyor. Bu fenomen ile karakterler arkadaşlarına rastgele olarak o anki düşündüklerini istemsizce yolluyorlar. Yine örnek; arkadaşınıza bir doğum günü hediyesi alacaksınız ve yoğun bir şekilde kafa patlatıyorsunuz. İşte bu kafa patlatmanızı ansızın diğerleri de zihinlerinde duyabiliyor. Son dört bölümü de gayet başarılı ve dram yönünün hükmettiği bu bölümleri pür dikkat izleyeceksiniz. Tatmin edici ama küçük bir aralık kapı bırakarak da anime sona erdiğinde uzun zamandır hissetmediği bir tatminlik duygusu çöküyor insana.

Çizimlerine baktığımızda animeyi eğlenceli, komik, okullu mokullu bir şeydir diye düşünebilirsiniz ama öyle değil. Kokoro Connect’i bol aksiyonlu veya komedi ağırlıklı bir anime sanarak izlerseniz hata edersiniz, çünkü anime ilişkiler ve gelişimleri üzerine kurulu. Hatta anime için yetişkin kesime hitap ediyor bile diyebiliriz. Elbette ara ara komedi de mevcut. Bu 5 arkadaşın ilişkileri, yaşadıkları ve geçmişlerinin belirli fenomenlerle sınanması bayağı ilgi çekici bir şekilde anlatılmış. Animede Heartseed adlı ruh bu 5 lise öğrencisinin hayatlarına dışarıdan müdahale ediyor. İlk başta sizi sinir edebilir ama animenin sonunda farklı bir amacı olduğunu anlıyorsunuz gerçi. Heartseed öğrencilerin kişiliklerine, yaşama bakışları ve duruşlarına, toplumsal ilişkilerine yönelik onlarla oyuncak gibi oynuyor ve bu etkiler öyle komik de olmuyor. Öğrenciler genel olarak isyan ve çaresizlik içindeler animede. Bu sebepten bence komediden ziyade türleri arasında psikolojik ya da felsefik olmalıydı daha çok.

Sonuç olarak gayet başarılı ve anime türleri içerisinde değişik bir yapısı var. Beni baya etkilemişti. Yaşanan fenomen olayları, karakterlerin ilişkileri ve gelişimleri öyle güzel işlenmiş ki etkilenmemek elde değil. Bide ders alınacak türden bir anime. Kesinlikle izlenmeli.

 

 

____________________________________

Kaynak: turkanime.tv; anime-inceleme.com

Nichijou


Tür: Hayattan Kesitler, Komedi, Okul, Shounen


Bölüm: 26 + 1 Special


Yıl: 2011
 
 
Konusu:
Animenin belirli bir konusu yok. Yuuko, Mio ve Mari isimli üç liseli kız arkadaşın ve sınıflarının günlük komedisi, skeçler halinde anlatılıyor. Ayırca, yan karakterler Hakase (profösör) ve yardımcısı Nano isimli android robot'un ve sokakta bulup adını Sakamoto koydukları kedinin etrafında yaşanan komik olayları da anlatan eğlenceli bir seri.
Karakterler olarak, Mai tsundere sert bir kız, Yuuko aptal, beceriksiz, tembel ve Mio da ikisinin tam tersi zeki, sevilen, başarılı olan birisi ama o da şapşal biraz. Hakase çocuk bir profösör, kendisi biraz şımarık ve mızmız, robot yardımcısı bakıcılığını yapar, Nano karakteri ise robottur ama normal insanlar gibi okula gitmek ister.

 

 

Bazı şeyler biraz gerçek dışı olsa da, tam türüne uygun hayattan bir anime. Kendi hayatınıza, özellikle de öğrencilik hayatınıza dair birçok şey bulabileceksiniz. Fakat çok da yükseleceğiniz bir anime değil bence. Öyle heyecan, gizem, enteresan olaylar falan yok, karakterlerin sıradan gündelik hayatını izleyeceksiniz ve izlerken de zevk alacaksınız o kadar. Çerez tadında izlemelik bir anime, kafa dağıtmalık veya günün yorgunluğunu atmalık bir seri ^^

Guilty Crown


Tür: Aksiyon, Bilim Kurgu, Süper Güçler, Drama, Romantik, Mecha


Bölüm: 22 + 1 OVA (11,5 bölüm) + 1 Special


Yıl: 2011 - 2012
 
 
Konusu:
2029 yılının noel arifesinde yaşanan bir olay sonucunda Japonya’da tüm hayat ansızın değişmiştir. "Kayıp Noel" adı verilen olayda "Kıyamet Virüsü" Japonya’yı kaosa sürüklemiştir. Bunun üzerine GHQ adlı çok ulustan oluşan bir organizasyon virüs ile beraber Japonya'nın yönetimini kontrolü altına alır. Anime ise 2039 yılında, yani virüsün patlak verip GHQ’nin ülke yönetimine el atmasından 10 sene sonrasında geçiyor.
Ouma Shu her animede olduğu gibi bu animede de 17 yaşında sıradan bir öğrenciyken günün birinde hiç beklemediği bir anda kendisini GHQ ve Undertakers adlı örgütün bir üyesi olan Yuzuriha Inori'nin savaşının ortasında bulur. Undertakers adlı örgüt GHQ ve yönetimden memnun olmayan, hükümetine karşı gelen, halkına bağımsızlık kazandırmaya çalışan illegal bir örgüttür. Inori, Shu’ya Undertakers’ın lideri Gai’a iletmesi için küçük bir tüp verir, fakat tüp Shu’nun elinde kırılır, içindeki “Void Genome” adlı virüs Shu’ya bulaşır. Bu virüsün sayesinde Shu artık "Kralların Kabiliyeti" olarak bilinen bir güce sahip olur ve insanların içindeki voidleri açığa çıkarıp onları silah gibi kullanabilmektedir. Shu "Undertaker"a üye olur ve hayatı kökten değişir.

 

 

Öncelikle, anime 22 bölümlük tek sezondan oluşuyor ama kendi içinde ikiye bölünmüş durumda, 12. bölümden sonra olaylar biraz daha farklı bir hal alıyor. Yani sanki ikinci sezonmuş gibi küçük bir değişime uğruyor, hikaye evrimleşiyor.

Anime daha ilk bölümden bizi güzel aksiyon sahneleriyle karşılıyor. Türleri arasında mecha da var, Tengen Toppa kadar olmasa da içinde biraz mecha barındıran aksiyon sahneleri de var. Yani başarılı aksiyon sahneleri serinin en güzel yanlarından biri.

Anime genel olarak heyecan dozu yüksek ve sağlam bir senaryoya sahip. Senaryonun ilerleyişi, akış biçimi, anlatılışı, kurgusu gayet sağlam, ve güzel işlenmiş. Gelecek bölümlerde ne olacağını asla tahmin edemiyorsunuz. Sizi şaşırtmayı başarıyor, tam şöyle olacak derken hiç tahmin etmediğiniz yönde ilerliyor. Sizi etki altında bırakmayı çok iyi başarıyor yani.

Animenin en güzel yanlarından bir diğeri de karakterleri. Çeşit çeşit karakter bulunmakta. Sizi en çok şaşkına uğratacak şey de karakterlerin kişilikleri aslında. Karakterlerin ne tamamen iyi ne tamamen kötü olması, yani herkesin kendince haklı olması, denge güzel tutturulmuş.

Ayrıca her ruhtan kişinin karakterine bağlı bir Void çıkması olayı çok güzel. Voidler şekil kazanmış fikirler; insanların kalplerinin cisimleşmiş halleridir. Yani insanların özünüzün somutlaştırılması diyebiliriz aslında. Seride de güçlü ve baskın karakterlerin voidleri kendileri gibi güçlü bir yapıya sahip. Ayrıca bu voidler insanların korkularını da yansıtan bir yapıya sahip. Kişilikler açısından oldukça gerçekçi olmuş. Olaylara ve gelişmelere gerçekçi yaklaşılmış. Karakter gelişimleri ve değişimleri çok iyi yani. Aslında anime insanlığa ve insanların doğasına dair birçok mesaj içeriyor, izlerken fark edersiniz diye düşünüyorum ama yine de bu konuya dikkatinizi vermenizi öneririm. Anime içindeki birçok karakterin uğradığı değişim, önceki ve sonraki hali insanların yapısına dair birçok şeyi sorgulatıyor.

Gelelim müziklerine. Animenin en güzel yanlarından diğeri ise müzikleri. En beğenilen müziklere sahip animelerden birisidir Guilty Crown. Soundtrackler Shingeki no Kyojin ve Ao no Exorcist'in müziklerini hazırlayan Sawano Hiroyuki tarafından oluşturulmuş ve yine çok güzel bir iş çıkarmış ortaya. Alkış.

O kadar övdüm övdüm ama animenin eksik yönleri de var baya, merakımızı gideremeyeceğimiz noktalar da olacak. Saçma ve mantık hatası olan durumlar da var, izlerken fark edebilirsiniz belki ama her yapımda olur öyle şeyler, akıcılığına kapıldığınızda fark etmeyecek değilsiniz ama görmezden gelebilirsiniz en azından.

Ufak hatalar barındırıyor olsa da bir bütün olarak baktığımızda gayet başarılı, yetişkinlere hitap eden, aksiyonu sağlam, kurgusu güzel, hoşça vakit geçirebileceğiniz bir anime.

 

 

_____________________________________

Kaynak: turkanime.net; anime-inceleme.com

Kaichou wa Maid-sama!


Tür: Romantik, Komedi, Okul, Shoujo


Bölüm: 26 + 2 Special


Yıl: 2010
 
 
Konusu:
Seiga lisesi, aslında erkek lisesiyken birkaç yıl önce karma bir lise haline gelmiştir. Erkek sayısının fazla olması ve eski alışkanlıkları, yeni gelen kızları zor durumda bırakmaktadır. Okulun kız öğrencilerinden biri olan Misaki Ayuzawa bu durumu değiştirmek ister. Kızları korumak isteyen Misaki zamanla hocalarının güvenini kazanarak öğrenci konseyi başkanı seçilir. Fakat Misaki’nin bir sırrı vardır. Ailesinin maddi durumu kötü olduğu için okul sonrası Maid Latte isimli bir cafede part-time çalışmaktadır. Cafedeki tüm garsonlar kadındır ve kuralları gereği hizmetçi gibi giyinerek müşterilere öyle hizmet etmektedirler. Okulda son derece sert, kuralcı ve otoriter yapısıyla tanınan Misaki imajını korumak için bu durumun okulda duyulmasını istemez ve herkesten gizler. Fakat bir gün okulun popüler öğrencilerinden Takumi Usui'ye yakalanır, okuldaki imajı tehlikeye düşer ve bütün hayatı değişir.

 

 

Sevimli, aynı zamanda komik ve biraz da hüzünlü olabilen bir anime. Saçma bulabileceğiniz şeyler olsa da izlerken baya eğleneceğiniz bir seri. Shoujo türünde anime izleyenlerin en sevdikleri arasındadır, çünkü cidden türünün sağlam animelerinden. Karakterler iyi ve sevilen karakterler. Şüphesiz ki Usui en sevilen erkek shoujo anime karakterleri arasında yer alıyor. Bence özellikle kızlar Usui'ye düşecektir :D

Anime biraz yarım kalıyor, ikinci sezonu da yok, her zaman olduğu gibi mangası devam ettiği için tadı damağında kalanlar mangasını okuyabilir, ben okumadım ama çok güzel sahneler var diyorlar ^^ Hem shoujo mangalar en kolay okunan manga türü, daha önce hiç manga okumamış olanlar varsa bu tarz ile başlangıç yapabilir. Animesini izlemek de kolay ve zevkli, öneririm.

 

 

________________________

Kaynak: turkanime.net, anime-inceleme.com

Phantom: Requiem for the Phantom


Tür: Aksiyon, Gerilim, Dram, Seinen


Bölüm: 3 OVA + 26


Yıl: 2004 + 2009
 
 
Konusu:
Liseli Japon bir genç adam Amerika’ya tatile gitmiştir fakat başına en olmadık şey gelir. Inferno adlı gizemli örgüt tarafından Amerika'da bir dizi mafya suikastları düzenlenir. Onların en güçlü ve yetenekli suikastçısı olan “Phantom” aldığı görev üzere birisini öldürür ve Japon genç buna şahit olur. Inferno’nun talimatlarına göre asla görgü tanığı bırakılmamalıdır ve dolayısıyla üstün yetenekli Phantom, gencin peşine düşer. Lakin bu genç, Phantom’dan birkaç gün kaçmayı başarır ve bu yüzden Phantom’un yaratıcısı Scythe Master, onda potansiyel görür ve genci Phantom’un da geçtiği eğitimden geçirmek ister. Genç adam kaçırılır ve ilk önce hafızası silinip beyni yıkanır. Ardından Phantom'un, örgüt içindeki adı ile Ein (Almancada "bir" demek) adlı genç kızın yanına eğitilmek üzere verilir. Genç adamın bundan sonraki adı da Zwei (Almancada "iki" demek) olur. Ein ona eğer yaşamak istiyorsan bundan sonra öldürmelisin der ve Zwei sıkı bir kondisyon ve silah eğitiminden geçer. Çok geçmeden Zwei, Ein’ın iki senede tamamladığı eğitimi yaklaşık üç ayda tamamlar ve üstün bir suikastçıya dönüşür. Bu andan itibaren Zwei da komplo, hile ve şiddet dolu bir dünyanın içine çekilecektir. Bundan sonra Ein ve Zwei, Inferno’nun korku salan ikilisidir fakat karşılarında uzun ve karmaşık bir yol vardır.

 

 

2004'de ilk olarak 3 tane OVA bölüm yayınlanmış. Daha sonra 2009'da normal bölümler şeklinde 1. Bölümden yeniden başlamış ve devam etmiş. 2009'daki ilk bölümleri de 3 OVA bölümdeki aynı hikayeyi biraz farklı bir şekilde anlatıyor zaten. Ama ben yine de ilk önce 2004'deki 3 OVA bölüm izlenmeli diye düşünüyorum, orda biraz daha farklı detaylara değinmişler ve bazı şeyleri daha iyi anlamanıza yardımcı olur diye düşünüyorum.

Çizimlerine gelecek olursak. 2004'deki çizimlerle 2009'daki çizimlerin arasındaki fark efsane bir uçurum resmen :D :D Erkek başrol karakteri 2009 çizimlerinde tam bir cillop, kız da 2009'da çok çok daha iyi. Alta birkaç örnek bırakayım :D


Zwei (2004)


Zwei (2009)


Ein (2004)


Ein (2009)

Animenin konusu oldukça ilginç ve karanlık, entrikalarla dolu bir atmosfere sahip. Hikaye o kadar dolu dolu ki yakalamakta güçlük çekebilirsiniz biraz. Ve senaryo öyle bir ilerliyor ki, ne zaman ne olacağını kestirmek çok zor. Aslında animenin güzel yanı da bu, sizi şaşırtıyor ve beklenmedik olaylar sayesinde şimdi ne olacak derken sizi içinde tutmayı başarıyor. Yaşanan kırılma noktaları da animeyi gayet akıcı ve izlenir kılıyor. Bunlara artı olarak kurnazlıkla işlenen mafya çatışmaları, Ein ve Zwei’ın “hayatta kalmak” adına yaptıkları eklenince ortaya zevkine doyulamayan bir yapım çıkıveriyor.

Peki kötü yanları yok mu, var elbette. Animenin en büyük eksisi bana göre ana karakterlerin liseli olması. Yine bunu sorguluyorum, neden böyle karanlık bir hikayeye liseli karakterler seçilmiş anlam veremiyorum. O yaştaki çocukların eline silah verilip, beyinleri yıkanıp, suikastçı yapmak hiç olmamış bence. Eğer karakterler biraz daha olgun yaşta olsaymış çok daha iyi olurmuş. Evet, gerçekçilik açısından bakarsak yetişkinlere bakış çocukları kandırmak ve onlara üstünlük sağlamak mafyalar ve kötü adamlar için daha kolay olmalı ama yine de bu çok rahatsız edici bir durum. Ayrıca karakter gelişimleri de saçma olmuş biraz. Özellikle de animeye ilerleyen bölümlerde katılan Cal ya da diğer adıyla Drei karakterinin gelişimi. İki baş karakterimizin gelişimi o kadar yavaşken, hele bi de bir zamandan sonra sanki gelişimleri durmuş gibiyken Drei'ın yaşadığı büyük değişim göze batmıyor değil. Onun dışında anime içindeki bazı ilişkiler de rahatsız edici geldi bana. Bi de bazen karakterlerin girdiği saçma tripler de sinir bozucuydu. Spoiler olmasın diye çok fazla bir şey diyemiyorum maalesef, hatta biraz fazla bile konuşmuş olabilirim ama n'apiyim yani, saçma ve mantıksız bulduğum baya şey var.

Ama yine de sürpriz sonu ve sürükleyiciliği ile izlenmeye değer diye düşünüyorum. Başta çok saçma, aptalca bulduğum şeyler vardı, canımı sıkan şeyler oldu, çokça sinirlendiğim oldu, eminim size de olacak bunlar... Ama sonunda bitirdiğimde... ooffff.... meğersem ne çok etkilenmişim, izlerken fark etmemişim sadece, animeyi bitirince anladım. Can sıkıcı gelişmeler ise sanırım izlerken sinir etse de, rahatsız etse de sonrasında anlıyorsun ki animenin özelliğinin bir parçası.

Tüm eksilerine rağmen bile sizde derin bir iz bırakıyor. Aksiyon, gizem, dram, aşk, nefret, intikam, entikalar, çatışmalar ile dolu dolu ilerleyen sürükleyici bir anime arıyorsanız bunu izlemenizi öneririm. Bence daha fazla ilgiyi hak ediyor.

 

 

_____________________________________

Kaynak: turkanime.net; anime-inceleme.com



Tengen Toppa Gurren Lagann


Tür: Aksiyon, Macera, Komedi, Mecha, Bilim Kurgu


Bölüm: 27 + 1 OVA (5.5 bölüm)


Yıl: 2007
 

Movieler:
  • Tengen Toppa Gurren Lagann Movie 1: Gurren-hen (2008)
  • Tengen Toppa Gurren Lagann Movie 2: Lagann-hen (2009)
 
Konusu:
Uzak gelecekte insanlar yer altında mahkum kalmış ve kurdukları yeraltı köylerinde yaşamaktadırlar. Sık sık gerçekleşen depremler yüzünden sürekli daha derine inmişlerdir. İnsanların çoğu zamanla yeryüzünün olduğunu dahi unutmuş, güneş, ay, dağ gibi bize olağan gelen şeyleri bilmeden yaşamaktadır, özellikle de gençler.
Simon ve Kamina, yeryüzünün sadece bir efsaneden ibaret olduğu sanılan, yeraltı köylerinden biri olan Jeeha'da doğmuştur. Kamina, özgür ruhlu olduğu kadar pervasız ve sorumsuz davranışlar sergilemeye eğilimliyken Simon ise daha ürkek bir kişiliğe sahiptir, ailesini yıllar önce bir depremde kaybeden Simon, köydeki en iyi kazıcılardan biridir. Bir gün, Simon kazı yaparken daha önce hiç görmediği gizemli bir obje bulur. Bu, vücudunda yüz olan küçük bir robottur. Bunun üzerine ağabeyi gibi gördüğü "Gurren Brigade"in lideri olan Kamina, Simon'u çetesinin bir üyesi yapar. Kamina, yaşadığı deliğin üstünde bir hayat olduğunu düşünmekte ve bu delikten kaçmayı düşlemektedir ve bu yolda güvendiği tek kişi Simon’dur. Ancak Simon ve Kamina'nın kaçma teşebbüsleri hep başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Yine başarısızlıkla sonuçlanan bir kaçma teşebbüsünün ardından Kamina hapse, Simon ise kazma işine gönderilir. Bu sırada bir deprem gerçekleşir ve yukardan bir robot ve genç bir kız düşer. Yoko adındaki bu kıza robotla dövüşünde Kamina yardım eder ancak pek etkili olamazlar. Simon, Yoko ve Kamina'yı bulduğu küçük robota götürür. Simon'un Lagaan adını verdiği bu robotu tamir edip kullanıma hazır hale getirmelerinin ardından birlikte robotu yenip Yoko'nun da yardımıyla yeryüzüne çıkarlar. Yeryüzünün hakimleriyse robot kullanan, zeki, insan düşmanı yaratıklardır. Kahramanlarımızı daha fazla dev robot, macera ve bilinmeyen bir dünya beklemektedir.

 

 

Çok güzel, aksiyon ve maceranın dibine vuracağınız ateşli bir seri. Mecha severler arasında en popüler ve en sevilen serilerden biri. Ben de izledikten sonra onlara hak verdim, çünkü bir mecha hayranı olmayan ben bile çok beğendim ve izlerken baya zevk aldım. Başta mecha kategorisine ilgim olmadığından, robotlar arasındaki savaşı insanların savaşı gibi etkili bulmadığımdan biraz isteksiz ve beklentisiz bir şekilde izlemeye başlamıştım ama bu kadar güzel bir şey olabileceğini düşünmemiştim. İzlerken kendimi o kadar çok kaptırıyordum ki ben de onlarla birlikte savaşıyormuşum gibi hissediyordum resmen, onlarla birlikte havaya giriyordum, planlarını merakla takip ediyordum. İzlerken insanı öyle hallere sokuyor ki "bu ben miyim" dedirtiyor sana :D

Ama yine de beni rahatsız hissettiren, içimde derin bir boşluk bırakan ve sürekli bir bekleyiş ve umut içinde tutan bir konu yüzünden çok da iyi tadını çıkaramadığımı düşünüyorum maelesef. İçimi burkan o konu beni büyük etkiledi :/

Başta ana karakterler olmak üzere kendini sevdiren birçok karakteriyle, beklenmedik olaylarıyla, dovüş sahneleriyle birlikte efsane bir yapım, çok farklı ve sıradışı. Ben bu kadar gaz veren başka bir anime izledim mi hatırlamıyorum. Sadece savaştan ibaret de değil, içinde başka şeyler de var. Biraz da fanservis var ama ona artık alıştık :D

Tengen Toppa Gurren Lagann sadece mecha hayranları arasında değil, aynı zamanda benim gibi hayran olmayanların arasında bile çok popüler ve sevilen bir seri olduğunu gördüğüm için izleme kararı almıştım. Her ne kadar bunu çok sevmiş olsam da hala bir mecha hayranı olduğum söylenemez. Bana tekrardan bu etkiyi yaşatabilecek, bu kadar gaz veren bir mecha animesi bulmak benim için zor olduğunu biliyorum. Mecha hala ilgimi çeken bir tür değil, ancak bunun gibi sadece mecha severler tarafından değil de herkes tarafından sevilen bir yapım çıkarsa düşünmeden izlerim ^^ Herkese de öneririm ^^

 

 

_____________________________________

Kaynak: turkanime.net; anime-inceleme.com

Yamato Nadeshiko Shichi Henge

The Seven Metamorphoses of Yamato Nadeshiko/ The Wallflower


Tür: Komedi, Shoujo


Bölüm: 25


Yıl: 2006 - 2007
 
 
Konusu:
Takano Kyohei, Oda Takenaga, Toyama Yukinojo ve Morii Ranmaru liseye giden dört yakışıklı gençtir.
Bir gün kirasını zar zor ödeyerek kaldıkları lüks evin zengin sahibesi nişanlısıyla tatile çıkarken onlara bir teklifte bulunur: Eğer yeğeni Nakahara Sunako’yu bir “hanımefendiye” dönüştürmeyi kabul ederlerse evde bedava kalabileceklerdir, ancak başarısız oldukları takdirde kira üç katına çıkacaktır!
Sunako henüz normal bir kızken okulda başından kötü bir olay geçer. Hoşlandığı çocuğa aşkını itiraf eder fakat beklenmedik bir cevap alır. Oğlan ona “ben çirkin kızlardan nefret ederim” der ve o günden itibaren Sunako’nun hayatı değişir. Sunako artık içine kapanık, görünümünden ve diğer güzel şeylerden nefret eden birisine dönüşmüştür. Dış görünüşüne önem vermeyen, bakım yapmayan, yıllardır aynaya bile bakmamış, yabani biri haline gelmiştir. Karanlık kasvetli bir odada yaşayan garip, ürkütücü ve karanlık bir kız olmuştur. Odasını kuru kafalar, iskeletlerle donatmıştır. Hatta kanlı, vahşet ve normal insanların tiksinip korkacağı şeylerden zevk almaya bile başlamıştır.  Çoğu kişi ilk bakışta onun bir hayalet olduğunu bile düşünür.
Durum böyle olunca Sunako’nun halası onu dört birbirinden yakışıklı, daha doğrusu birbirinden güzel erkeğin yaşadığı bir malikâneye yollama kararı alır.
Kendilerinden emin olan dörtlü bunun çocuk oyuncağı olduğunu düşünür ve hiç düşünmeden anlaşmayı kabul eder, fakat Sunako ile tanışınca işlerinin kolay olmadığını anlarlar. Çünkü sorun Sunako’nun görünüşünden ziyade kişiliğindedir. Sunako’nun artık değişmek gibi bir niyeti kesinlikle yoktur. Acaba bu gençler onu bir hanımefendiye dönüştürebilecekler midir?

 

 

Öncelikle söylemeliyim ki şimdiye kadar izlediğiniz çizimleri kötü olan bütün animeleri unutun :D Bu benim şimdiye kadar izlediğim en göz kanatan çizimlere sahip anime. Genelde çizimlere aldırış etmem pek, konu, işleniş, yarattığı hisler daha çok önemlidir benim için ama BU!!!!!!!!!!!!!!! ^o^;;;;; aşamıyorum bunu :D dfghbyjumjyhgtf

Onun dışında gayet komik ve eğlenceli aslında, dış görünüş hakkında güzel de bir konusu var. Kızların ve erkeklerin dünyasında güzellik ve çirkinlik kavramları, ilişkiler ve kabullenmelerle dolu sürükleyici ve komik bir hikayeye sahip. Çizimlere alıştıktan sonra gayet zevkli oluyor, her ne kadar alışamasanız da ^o^;;;; beyninizi alışmış gibi kandırırsanız sizin için daha kolay olabilir :D

Çizimleri dışında başka eksi yanları da var, mesela erkekler yakışıklı ve güzeller ok ama fazla abartılmış sanki, bir de dört yakışıklı gencin arasından Kyohei biraz fazla ön plana çıkıyor, diğerleri yanında sönük kalıyor. Sunako'nun sürekli chibi halde dolaşması da biraz abartıya kaçmış, gerçek görünümünü bile unutuyordum durmadan chibi halini görmekten. Ayrıca birçok mantıksız ve saçma şeyler de vardı ama hepsini söylemiyim şimdi.

Bir de biraz konusu ve kadın baş karakter olarak Kimi ni Todoke ile bir benzerlik var, daha çok Kimi ni Todoke bundan esinlenmiş diyebiliriz, çünkü daha önce yayınlanmış. Benzerlik olsa da iki serinin de kendine has bir havası var.

Ben baya üstünde durmuş olsam da yine de bence kötü çizimlerine çok da aldırış edilmemesi gereken sürükleyici bir seri. Size bir şeyler katabileceğini düşünüyorum.

 

 

____________________________________

Kaynak: anime-inceleme.com; anime.gen.tr


26 Haziran 2023 Pazartesi

Chobits


Tür: Bilim Kurgu, Komedi, Dram, Romantik, Ecchi, Seinen


Bölüm: 26 + 2 OVA


Yıl: 2002
 
 
Konusu:
Yakın gelecekte, robot ve yapay zeka teknolojisi oldukça ilerlemiş ve insan görünümlü "Persocom" adı verilen androidler üretilmiştir, bu persocomlar insanlarla birlikte yaşamaya başlamışlardır. Hemen herkeste bir adet bulunmaktadır. İnsan boyutunda veya minyatür boylarda da üretilen persocomlar sahibinin programlamasına göre, ev işlerinden sanayi kullanımına kadar her türlü alanda kullanım yeri bulmuştur.
Hideki Motosuwa, köyden Tokyo'ya gelmiş ve üniversite hazırlık okuluna giden bir öğrencidir. Çoğunlukla heyacanlı ve telaşlı bir yapısı olan Hideki derslerinde ve hayatın diğer yönlerinde çok başarılı birisi değildir. Özellikle maddi yönden sıkıntılı bir dönemden geçmekte olan Hideki'nin hayallerinden birisi kendisine ait bir persocomu olmasıdır.
Günün birinde evine dönüş yolunda çöplerin arasına bırakılmış bir persocom bulur ve onu eve götürmeye karar verir. Ne yazık ki eve giderken, gizli bir bölmeden küçük bir disket düşer yere ama Hideki bunu fark etmez. Persocomu çalıştırmayı bir şekilde başaran Hideki, yalnızca "chii" diyebildiği için ona Chii ismini verdikten sonra, bozuk olmasından şüphelenerek persocomlar konusunda oldukça bilgili olan komşusu ve okul arkadaşı Shinbo'dan yardım ister.
Kimse Chii'nin kimin tarafından yapıldığını çözememiştir. Chii zamanla çevresinde olup bitenleri öğrenmeye ve konuşmaya başlar. Oldukça güçlü, kendi kendine öğrenebilen bir yapıya sahiptir. Chii'nin sistemlerinin piyasadaki persocomlara göre çok üstün olduğunu anlarlar. Ve bir şehir efsanesi olduğu düşünülen, birileri tarafından yapılmış özel robotlar olan, sadece programlamayla değil de kendi istekleri ve kararları ile yaşayan, bağımsız düşünme yeteneği olduğu söylenen ve gerçek duygulara sahip olan çok gelişmiş "Chobit"lerden birisi olabileceğini düşünürler.
Acaba Chii bir Chobits midir?

 

 

Konusuna ve türlerine baktığınızda bilim kurgu olması baya ilgi çekici geliyor ama içeriği malesef ki pek alakalı değil, romantizm yönü daha ağır basıyor. Büyük bir bilim kurgu beklentisiyle izlemediğinizde güzel aslında, neler olacağını merak ederek izliyor insan.

Konusu güzel, orjinal. Gayet eğlenceli ve tatmin edici, komik de ayrıca. Chii'nin iç dünyası ve bazı halleri komik ve eğlenceli. Türünde echhi de var ama abartılı değil bence. Ayrıca derin mesajlar da veriyor. Beğenmediğim birkaç şey var, anime içindeki bazı ilişkiler konusunda, ama spoiler olmaması için söylemicem.

Çok fazla karakter olmaması ve her karakterin yerinde kullanılması çok güzel. Ayrıca animeyi en izlenilir yapan şey kesinlikle Sumomo karakteri. Chii'yi falan geçin, sırf Sumomo için bile izlenir. Anime tarihinin en sevimli karakteri olabilir, ya da en sevimli karakterlerinden biri (bana göre diğeri ise Kaiser de Emperana Beelzebub IV namı diğer Babu, İblis velet, Beelze-sama :D). Sumomo'ya düşmeyecek biri yoktur heralde, insan yemek istiyor resmen ^^

Dediğim gibi sırf Sumomo için bile izlenir ^^

 

 

________________________

Kaynak: animemangatr.com

Zetsuen no Tempest


Tür: Aksiyon, Gizem, Psikolojik, Dram, Büyü, Fantastik, Shounen


Bölüm: 24


Yıl: 2012 - 2013
 
 
Konusu:
Yoshino, birçok animede olduğu gibi sıradan bir lise öğrencisidir. Arkadaşları arasında özellikle de kızlar arasında oldukça popüler olmasına rağmen yalnız birisidir. Tek arkadaşları zengin bir aileden gelen Mahiro ve kız kardeşi Aika’dır. Mahiro, insanlarla pek fazla geçinemeyen, okulu asan ve sürekli kavga eden birisidir. Kız kardeşi Aika ise Shakespeare ve özellikle Hamlet’i seven kendi halinde bir kızdır.
Birgün Aika esrarengiz bir şekilde öldürülür ve katil asla bulunamaz. Bunun üzerine Mahiro katili aramak üzere ortadan kaybolur. Yoshino da tamamen yalnız kalır.
Aradan bir sene geçmiştir. Birgün Yoshino, Aika’nın mezarını ziyaret eder, o sırada olaylar olur ve ansızın Mahiro ortaya çıkar ve üstelik garip güçleri vardır. Kurşunlardan hızlı hareket edebilmekte, yoktan kalkanlar oluşturabilmekte, kısacası büyü kullanabilmektedir.
Mahiro ortalık sakinleştikten sonra Yoshino’ya güçlerini nasıl elde ettiğini anlatır. Anlattığına göre denizde şişe içinde tahta bir bebek bulmuştur ve bu bebek bir yardım çağrısıdır. Yardım çağrısında bulunan kişi ise abisi tarafından bir adaya hapsedilen ve Kusaribe Klanının en güçlü büyücüsü olan Hakaze isimli bir büyücüdür. Dünya büyük bir derdin içindedir. Her yerde yer altından meyve şeklinde devasa gözler belirir ve etrafındaki tüm insanları demirle kaplar. Kusaribe klanı dünyanın sonunu hazırlayan olayları başlatmıştır ve onları durdurabilecek tek kişi Hakazedir. Fakat o adada olduğu sürece Hakaze güçlerini kullanamaz.
Uzaktan uzağa bir tek tahta bir bebek ile iletişim kurabilen Hakaze ve Mahiro bir anlaşma yapar. Anlaşmaya göre Mahiro, Hakaze’ye adadan kurtulması için yardım edecek, dolayısıyla Dünyayı kurtarmaya yardım edecek, Hakaze ise bunun karşılığında Aika’nın katilini bulacaktır.
Dünya yavaş yavaş sona yaklaşırken Yoshino ve Mahiro kendilerini tehlikeli bir maceranın ortasında bulur.

 

 

24 bölümlük anime 12/12 şeklinde bölünmüş gibi sanki.

İlk yarıda ilk 4-5 bölüm biraz sıkıcı geçiyor ne yalan söyliyim, ama pes etmeyin sakın ve izlemeye devam edin. Çünkü daha sonra efsane şeyler oluyor. Sonrasında 12. bölüme kadar beyin fırtınası yaşıyorsunuz ve öyle bir heyecan basıyor ki izlerken yutkunmayı bile unutabilirsiniz :D Olayları çözmeye çalışırken kendinizi kaybedeceksiniz.

İlk yarıda çevredeki tüm insanların demire dönüşmesi ile yaratılan yalnızlık hissi, Yoshino’nun ve Mahiro’nun bir nevi çaresizliği, yaşanan dövüşler, Hakaze’nin adadan nasıl kurtulacağı derken bölümler güzel ilerliyor. İkinci yarıda tempo biraz düşüyor açıkçası. 12. bölümden sonra konu biraz değişime uğruyor, akış değişiyor, daha farklı bir havaya ve arayışa geçiyoruz bu sefer de. Hikayenin gidişatı, olaylar biraz sapıyor ve daha boş bir hal alıyor. Animenin ilk yarısı ile kıyaslayınca ikinci yarısından o kadar etkilenmesem de hala merakınızı gidermek istediğiniz bir konu sayesinde bir şekilde taşıyor sizi finale. Aika'nın katilinin arayışı sizi peşinden sürüklüyor merakla. Sonunda ise sizi şaşırtmayı başarıyor yine. Hatta genel olarak sizi baya şaşırtacak. Finalinden pek memnun olmasam da genel olarak o heyecan, gizem, merak duygusu çok iyi, ve beynimi iyi çalıştırdığı için sevdim bu animeyi. Aslında söylemek istediğim baya şey var, özellikle karakterler hakkında, ama söylemesem daha iyi, çünkü çok ince olaylar var ve bu yüzden de en ufak şey bile spoiler olabilir bu anime için. Ve kesinlike spoilersiz izlenmesi gereken bir seri, o şok etkisini hissetmek animenin en iyi özelliği olduğundan, bütün heyecan kaçar yoksa.

Animenin ilk yarısı çok iyi, ikinci yarıda da hikayeyi çok dolandırmadan asıl konuyu aktarmaya odaklanılsaymış o sıkılma hissi olmazdı bence, böylelikle de bitince daha iyi bir tat bırakırdı diye düşünüyorum. Ama yine de bence kesinlikle izlenilmesi gereken bir seri.

 

 

_____________________________________

Kaynak: anime-inceleme.com; asialogy.com

Kimetsu no Yaiba (Demon Slayer)


Tür: Aksiyon, Şeytanlar, Tarihi, Shounen, Doğaüstü Güçler

Sezon 1
Bölüm: 26
Yıl: 2019
 
Movie:
- Kimetsu no Yaiba Movie: Mugen Ressha-hen (2020)
 
Sezon 2: Mugen Ressha-hen
Bölüm: 7
Yıl: 2021
 
Sezon 3: Yuukaku-hen
Bölüm: 11
Yıl: 2021
 
Sezon 4: Katanakaji no Sato-hen
Bölüm: 11
Yıl: 2023
 







Konusu:

Eski çağlardan beri ormanda insan yiyen iblisler olduğu söylentisi gezmektedir. Büyük şehirlerde yaşayan insanlar inanmasa da kırsal kesimin hala sıkı sıkıya bağlı olduğu bir gerçektir bu. Rivayete göre iblisler geceleri insan avına çıkmaktadır. Bu yüzden kırsal kesimdekiler gece vakti dışarıya çıkmayı hiç göze alamıyordur. Aynı zamanda efsaneye göre geceleri bu kana susamış iblisleri avlayan iblis avcıları vardır.
Babasını kaybetmiş olan Tanjiro Kamado, küçük kardeşleri ve annesiyle dağlarda zorlu ama huzurlu bir hayat sürmektedir. Babasının ölümünden sonra Tanjirou ailesine bakma görevini üstlenmiştir. Günün birinde Tanjiro kömür satmak için kasabaya indiğinde geçe kaldığı için hava kararmıştır ve bu yüzden dağın başındaki bir komşuda kalır. Ertesi gün evine vardığında, tüm ailesinin katledildiği korkunç bir manzarayla karşılaşır. Daha sonra kız kardeşi Nezuko’nun kıpırdadığını görür. Fakat Nezuko, eski Nezuko değildir. Hayatta kalan tek aile üyesi de artık bir iblise dönüşmüştür. Fakat şaşırtıcı bir şekilde Nezuko hala insan duygularını ve düşüncelerini taşıyordur. Bu şimdiye kadar görülmemiş bir olaydır. Tanjirou, kız kardeşini yeniden insana döndürmek için umutludur. Aynı zamanda öfke ve nefretle sarmalanan Tanjirou, ailesinin intikamını almak için yemin eder. Bunun için bir iblis avcısı olmaya karar verir. Böylelikle Tanjirou, Nezuko'yu da yanına alıp, iblislerle dövüşmek ve kız kardeşini tekrar insan yapabilmek için uzun ve macera dolu bir yolculuğa çıkar. 

 

 


2019 yılının en çok konuşulan animelerinden birisi olan Kimetsu no Yaiba, ingilizce adıyla Demon Slayer, ilk bakışta sade bir hikayeye sahip gibi gözükse de, içeriği oldukça etkileyici ve genç Tanjiro’nun çektiği zorluklar çok iyi yansıtılıyor. Tanjiro’nun birbirinden zorlu eğitimlerini ve iblislerle mücadelesini soluksuz izliyoruz diyebilirim. Kılıçla kullanılan sanatlar anime gereği biraz abartı olsa da gerçekçi bir çizgide ilerliyor seri. Yani Tanjiro iki gün zorlu eğitim geçiriyor, üçüncü gün on kaplan gücünde falan değil. Eğitimi her daim devam ediyor ve her bölümde Tanjiro’nun daha da gelişmesine ve işinin kolaylaşmak yerine zorlaştığına tanıklık ediyoruz. Tanjiro her yere kız kardeşi Nezuko ile seyahat ediyor, unutmamak gerek ki Nezuko insani duygularını korumaya başarsa da bir iblis. Yani Tanjiro, Nezuko'yu iblis avcılarından gizleyerek ve koruyarak yolculuk yapıyor. Bir yandan zorlu eğitim alıyor, bir yandan iblislerle mücadele ediyor, bir yandan da iblis avcılarıyla. Kısacası Tanjiro’nun karşısında mücadele edeceği koskocaman bir dünya var.

Konu özgünlüğü ve işleniş güzel iş çıkarmış. 26 bölümü sıkılmadan tamamlıyorsunuz.

Animasyonuna gerçekten güzel emek verilmiş bir seri. Anime izlerken size tam olarak görsel şölen sunuyor. Kan kullanılmaktan çekinilmemesi, estetik dövüş sahneleri ve Tanjiro’nun bize sunduğu kılıç şovları dört dörtlük.

Hayranlara göre ilk sezonu bu kadar tatmin edici kılan şey, her bölüme nüfuz eden benzersiz karakterler, oldukça iyi tasarlanmış kavgalar ve nefes kesici animasyonların bir kombinasyonu. Karakterler cidden çok başarılı ve bu da animenin en güçlü taraflarından biri. Bir tek Zennitsu ilk başta benim için aşırı gürültülü ve kafa şişiren bir karakterdi, biraz da sinir bozucu gelmişti ama daha sonra ona çok gülmeye başladım ve eğlendim :D Hem yolculuklarında tanıştıkları kişilerle maceraları güldürüyor, hem de iblislerle olan savaşlarda fazlasıyla heyecanlandırıp aksiyonu hissettiriyor. Bazı sahnelerde korkutan, kimi zaman da tebessümü eksik ettirmeyen bir seri.


Kimetsu no Yaiba izlenilmesi gereken çok kaliteli ve başarılı bir anime, orada herkes gibi ben de hemfikirim. Bölümler peş peşe gidiyor ve ufak pürüzleri göz ardı edersek geçtiğimiz senenin en iyilerinden bir tanesi. Fakat, açıkçası ben Demon Slayer konusunda biraz doluyum. Bi ara her yerde görmeye başlayınca keşfedip listeme eklmem de uzun sürmemişti. Yeni bir anime olduğu için daha sonraya saklıyordum, çünkü güncel izlemeyi sevmem, tüm sezonlar tamamlanınca bölümleri art arda izlemeyi tercih ederim (güncel izlediğim One Piece'i de 10 bölüm biriktirip izliyorum :D). Ama şu One Piece'in rekorunu kırdı haberlerini görünce n'oluyoruz falan olmuştum, ve dayanamayıp "neymiş bu Demon Slayer" deyip izlemiştim. Arkadaşlarla çok fazla muhabbetini yaptık bu olayın, hala da bu kadar büyük başarı elde etmesini anlamış değiliz. Netflix'de yayınlanmış olduğu için mi birden bu kadar patladı, ve aynı zamanda manga satışlarını da arttırdı diye düşünüyorum ben. Tabii kaliteli çizimleri, başarılı işlenişi ve harika karakterleri sayesinde de sevilmiş olması normal ama onun dışında ortalama güzel bir seri, bu derece abartılmış olmasına hala anlam veremiyorum. Sevilen bir seri olmayı kesinlikle hak ediyor ama bu abartı başarısı da bi garip gelmedi değil.

Herneyse, arkadaşlarla önceden üstüne çok fazla konuştuğumuz için artık daha fazla yorum yapacak halim kalmadı. Kanıtlanması gereken bir durum da yok ortada, One Piece gibi bir efsanenin önüne geçmek mümkün değildir ^^

Demon Slayer güzel anime, ben sevdim, izlemenizi öneririm. Memnun kalacağınıza ve çok zevk alacağınıza eminim ^^ 


NOT: Bunlar ilk sezon hakkındaki yorumlarım, şimdilik sadece ilk sezonu izledim.

 

 

______________________________________________

Kaynak: turkanime.tv; anime-inceleme.com; figurex.net

Kurayami Santa


Tür: Tarihi, Doğaüstü Güçler


Bölüm: 13


Yıl: 2015
 
 
Konusu:
Japonya'nın Shouwa döneminin ortasında, açgözlülük ulusun hareketli şehirleri ve toplulukları arasında yaygınlaşır. Cehennem Kralı Enma Daiou ofisine Kurayami Santa adında küçük bir çocuk şeklinde bir elçi çağırır. Enma'nın sorgulaması sayesinde, Santa, insanlar tarafından üretilen açgözlülük ve bencil davranışların çok yakında Cehenneme giren muazzam bir ruh dalgası yaratacağını öğrenir ve bu da Cehennem için felaket olur.
Santa'ya bir görev verilir: bununla ilgili bir şeyler yapmalıdır. Ne yönergeler ne de kurallar vardır, Santa durumu uygun gördüğü şekilde halletmekle görevlidir.
İnsan dünyasına ışınlanan Santa, insanların aynı Enma'nın tarif ettiği kadar kötü olduğunu çabucak anlar.
Santa, aydınlık ve karanlık arasındaki dengeyi bozmadan, Cehennemden aldığı görevi tamamlama ve insan dünyasına düzeni yeniden sağlama arayışına başlar.

 

 

Kurayami Santa, Showa dönemi atmosferini yeniden oluşturmak için 1960'larda arşivlenmiş bir animasyon kaydını işliyor.

Animenin arkasında güzel bir konsept var aslında, 3 dakikalık bölümler halinde bir hikaye anlatmak için retro animasyon kullanmak sanatsal bir yaklaşım. Konu olarak insanlık üzerindeki yanlışlara odaklanılmış. Fakat tarzından mıdır bilmem diyaloglar ve dövüş sahneleri bi garip geldi. Zaten genel olarak biraz garip bir yapısı var ve korkutucu bir havaya sahip. Herkesin beğenebileceği bir tarz olduğunu düşünmüyorum. Bir arkadaş çok istekli bir şekilde önermişti ben de 1960 gibi eski bir tarih görünce merak ettiğim için izledim. Bölümlerin süresi çok kısa olduğu için çok çabuk izleniyor zaten.

 

 

_____________________

Kaynak: myanimelist.net

Akatsuki no Yona


Tür: Aksiyon, Macera, Komedi, Fantastik, Romantik, Shoujo


Bölüm: 24 + 3 OVA + 1 bonus


Yıl: 2014 - 2015

 
 
Konusu:
Fantastik bir diyarda geçen anime, Hiryuu krallığında yediği önünde yemediği arkasında, el bebek gül bebek olarak yetişen prenses Yona’nın etrafında şekil alıyor.
Hiryuu Krallığı’nın tek prensesi olan Yona adındaki genç kız saf kalpli bir prensesdir. Babası Hiryuu krallığının imparatorudur. Çok küçükken annesi isyancılar tarafından öldürülünce onu babası büyütmüştür. Babası kral ise savaşlardan ve her türlü silahlardan nefret etmekle beraber barışçıl bir insandır. Bazı kesimler tarafından ise bu tutumu korkaklık olarak tanımlanmaktadır.
Yona, bir prensesin sahip olduğu rahat ve kaygısız bir hayat yaşamaktadır. Herhangi birinin sahip olamayacağı, en iyi giyim ve kozmetiğe, en güzel tatlılara, sevgi dolu bir imparator olan babaya ve yakışıklı kuzeni Soo-won’a sahiptir. Koruması ise Yona’nın çocukluktan beri arkadaşı olan Son Hak adındaki gençtir. Hak, biraz vurdumduymaz tavırları ve Yona’ya sataşmasının yanı sıra oldukça güçlü bir savaşçıdır. Yona'nın hayatta tek gayesi Soo-won'dur, ve nadir bulunan kırmızı saçlarından nefret ediyordur. Fakat neredeyse kusursuz olan dünyası bir gün paramparça olur. Hem Hiryuu Krallığı’nın hem de Yona’nın kaderi, Yona’nın 16. doğum gününde değişecektir. Prensesin doğum gününde babası, kralın tahtında gözü olan biri tarafından öldürülür. Yona olaya şahit olur ve kendisini kabus gibi bir olayın ortasında bulur. Yona’nın imdadına Hak yetişir ve ikisi beraber Hiryuu kalesinden kaçmayı başarır. İkili Hak’ın kabilesi olan Rüzgar Kabilesi’ne sığınır ve orada büyükbabaları Son Mundok ikiliye kahini bulmalarını tavsiye eder. Kahin ise onlara ilk kral Hiryuu ve dört ejderhanın efsanesini anlatır. Akabinde krallığın geleceği için Yona’ya ejderhaların gücüne sahip olan dört kişiyi bulması gerektiğini söyler. Kahin’in yardımcısı Yun’u da yanına alan Yona ve Hak, uzun yolculuklarının ilk ayağına böylece başlamış olur.

 

 

Akatsuki no Yona sık kullanılan bir hikayeye sahip ama işleniş bakımından çok iyi.

Anime ilk bölümden itibaren sizi kendisine bağlıyor. Karakterler hakkındaki şoku ilk bölümde tadıyorsunuz ve insanların güler yüzlerinin arkasında nasıl bir kişilik olduğuna dair düşünmeden edemiyorsunuz.

Son Hak ile Yona’nın diyalogları çok eğlenceli ve güldürüyor. Tabi seri bu kadarla sınırlı değil. Hiryuu kalesindeki kaçışlarından sonra Yona’ya bir vazife düşüyor ve Son Hak ile kendini tahmin edemediği bir maceranın içinde buluyorlar. Üç kişi ile başlayan yolculuğun giderek kalabalıklaşması, zaman zaman yaşanan eğlenceli anlar, karakterlerin sempatik oluşu animenin olumlu yönleri. Genel itibariyle animenin akıcı bir şekilde ilerlediğini rahatça söyleyebilirim.

Animede genel olarak uçuk karakterler olmasa da beyaz ejderhanın beyaz saçları, mavi ejderhanın mavi saçları vb. saç renkleri mevcut. Ayrıca animede Japon isimlerinden ziyade Çin ve Kore isimlerine benzer isimler daha ön planda. Elbette fantastik bir diyarda olduğumuzu yeniden belirtmek isterim.

Gelelim karakterlere. Hepsi hakkında tek tek bahsetmicem, sadece birkaç taneside değinmek istiyorum.

Her karakterin derin kişilikleri ve yaşadığı üzücü hikayeleri var. Ben sarı ejderhanın hikayesinden çok etkilendim. Onun hikayesinin OVA bölümlerde anlatılması doğru mu olmuş emin değilim, gerçek serinin içinde olmalıydı bence. Açıkçası sadece sarı ejderhanın hikayesi bütün serinin kendisinden daha ilgi çekici ve sürükleyiciydi benim için. Eğer OVAları izlememiş olsaydım daha sıkıcı bulurdum animeyi. Onun hikayesi daha bi güzel yapmış seriyi. Aslında o ejderha 4lüsünden en beğendiğim mavi ejderha oldu. Ama sarı ejderhanın hikayesi en etkilendiğim hikayeydi.

Ve tabii Son Hak. Yona’yı arkadaştan fazlası olarak görüyor. İçten içe Yona’yı seviyor fakat söyleyemiyor ama onun için ölmeye de her daim hazır. Aşırı iyi bir karakter, çok tatlı, kızların ideal erkek tipine cidden çok uyuyor. Düştük mü, düştük. Hatta bazı sahneleri geriye alıp tekrar tekrar izledim Hak bey yüzünden sksbsoshsosh Keşke gerçek olsa diyebileceğiniz türden bir karakter. Tam ideal tip. Uzun boylu, yakışıklı, güçlü, sevdiği için her şeyi yapacak bir tip, tsundere :D keşke benim olsa :D Her kızın Yona'nın yerinde olmak istediğine eminim ^^.

Fakat şunu söylemeliyim ki... Kişisel fikrim olarak ben bu Yona'yı sevemedim. Bana göre aptal, itici bir karakter. Ve abartı. Zorla güçlüymüş gibi, harika biriymiş gibi göstermeye çalışmışlar ama tamamen boş. Fıs. Bu Yona bildiğin ikinci Sakura bana göre. Bi halt yapamıyor ama merkezde hep. Herkes Yona'nın karakter gelişiminden etkilendiğinden bahsediyor ama ben pek bi gelişim göremedim açıkçası. Nefret etmiyorum, sadece ısınamadım o kadar, ve gelişiminin etkileyici olduğunu düşünmüyorum, çünkü pek bi gelişimini gözlemleyemedim ben. Ayrıca Hak'a da hiç uygun değil. Hak'a Yona'yı hiç yakıştıramadım. Olmamış o kız. Hak gibi bir beyin yanına o ne öyle. Shiplemedim, skipledim bunları zjsbspsbsksbsb Sorry not sorry. Yona'ya katlanmak zor oldu benim için. Sinir oldum biraz. Ama belki siz seversiniz.

Herneyse. Gelelim animenin finaline. Anime maalesef yarım bitiyor. Ne yazik ki hala 2. sezonu gelmiş değil, ve geleceği de belli değil. Yani basitçe animede tüm sezon boyunca Yona ve Hak ejderleri arayıp buluyor ve tahtı geri almak için kendilerine katılmalarını istiyorlar. Yapımcılar da sağolsun "E hadi tüm ejderleri bulup ikna ettiler, sezonu bitirelim." demişler ve ardından 2. Sezon hiçbir zaman gelmemiş. Her ne kadar animesi yıllar yıllar önce final vermiş olsa da mangası hala devam ediyormuş, ve duyduğuma göre baya heyecanlı gidiyormuş.

Akatsuki no Yona sevimli ve izlemesi zevkli bir anime. İzlerken içinizii kıpır kıpır yapan serilerden. Romantizmin, komedinin ve shounen öğelerin güzel harmanlandığı bir seri. Vakit ayırıp izlemeli miyim diye sorarsanız, bence kesinlikle izlemelisiniz. Sırf Hak için bile izlenir ^^. Daha sonra da mangasını okumanızı öneririm, çünkü 2. sezonun geleceği kesin değil. Ben henüz mangasını okumadım ama okumayı düşünüyorum. Okuyunca bu yazıyı güncellerim büyük ihtimalle.

 

Biraz eksik ve yarım bir anlatım olmuş olabilir ama elimden geldiği kadar spoiler vermeden anlatmaya çalıştım.

 

 

___________________________________________________________________________

Kaynak: turkanime.net; anime-inceleme.com; birkisaningunlugu.blogspot.com; anisekai.com

One Piece

  One Piece   (hala yayınlanmaya devam ediyor) - GÜNCELİM   Tür: Aksiyon, Macera, Komedi, Süper Güçler, Dram, Fantastik, Shounen   Bölüm: ∞ ...